>VI- SA­TIM AK­DİN­DE BE­DEL­LER

 

A) Sa­tı­lan Mal (Mebî’) ve Sa­tış Be­de­li (Se­men):

Hanefîlerin ço­ğun­lu­ğu­na gö­re sa­tı­lan şey ve sa­tış be­de­li fark­lı an­lam­da kul­la­nı­lan söz­cük­ler­den­dir. Mebî’ söz­cü­ğü “mef’ûl” vez­nin­de ism-i mef’ûl olup söz­lük­te; sa­tıl­mış, sa­tı­lan de­mek­tir. Alış-ve­riş­te sa­tı­lan ma­lı ifa­de eder. Mebî’ ge­nel ola­rak be­lir­le­me ile be­lir­li ha­le ge­len şey ola­rak ta­rif edi­lir. Se­men ise; be­del, fi­yat, kar­şı­lık de­mek­tir. Alış-ve­riş­te ge­nel­lik­le be­lir­le­me ile be­lir­li ha­le gel­me­yen şey­dir. Meselâ; alı­cı “şu göm­le­ği yüz bin li­ra­ya ka­bul et­tim” de­yin­ce, göm­lek be­lir­li ha­le gel­miş olur. Ar­tık sa­tı­cı bu­nun ye­ri­ne baş­ka bir göm­lek ve­re­mez. Yüz bin li­ra ise be­lir­li ha­le gel­mez. Alı­cı her­han­gi bir yüz bin li­ra­yı ver­mek­le yü­küm­lü olur. An­cak pa­ra pe­şin mal ve­re­si­ye bir sa­tış şek­li olan se­lem’de yal­nız stan­dart olan ma­lın ni­te­lik­le­ri ve tes­lim ta­ri­hi be­lir­len­mek­le ye­ti­ni­lir. Çün­kü se­lem­de “şu mal” di­ye gös­te­ri­le­bi­le­cek bir mal he­nüz el­de mev­cut de­ğil­dir. Bel­ki ma­lın el­de nümûmesi var­sa “şu numûne”den de­nil­mek­le ni­te­lik­le­ri be­lir­li ha­le gel­miş olur. Ba­zı du­rum­lar­da be­lir­li bir mal da sa­tış be­de­li va­zi­fe­si gö­re­bi­lir. Pe­şin ve­ri­len bir mal kar­şı­lı­ğın­da stan­dart bir şey için se­lem ak­di yap­mak gi­bi.

An­cak sa­tış be­de­li­nin en önem­li özel­li­ği zim­met­te borç (deyn) ola­rak ka­la­bil­me­si­dir. Bu­na gö­re na­kit pa­ra ve­ya di­ğer stan­dart (mislî) şey­ler sa­tış be­de­li ol­ma­ya el­ve­riş­li­dir. Çün­kü bun­lar zim­met bor­cu ola­rak be­lir­le­ne­bi­lir. Mislî mal­lar; öl­çü, tar­tı ve­ya stan­dart olup sa­yı ile alı­nıp sa­tı­lan şey­ler­dir. Buğ­day, ar­pa, zey­tin ya­ğı, ben­zin ve­ya s­tan­dart olup se­ri ola­rak üre­ti­len kon­fek­si­yon çe­şit­le­ri, ye­dek par­ça, be­lir­li fir­ma­ya ait oto­mo­bil las­ti­ği bu ni­te­lik­te­dir.

Şâfiî ve İmam Zü­fer’e gö­re ise, mebî ve se­men eş an­lam­lı söz­cük­ler­dir. Bun­la­rı alış-ve­riş­te bir­bi­rin­den ayı­ran sa­de­ce “ile ve­ya kar­şı­lı­ğın­da” an­la­mı­na ge­len arap­ça es­re oku­tan “ba” eda­tın­dan iba­ret­tir. (128) Meselâ; “Bu el­bi­se­yi bir mil­yon li­ra kar­şı­lı­ğın­da sa­tın al­dım” de­ni­lin­ce “kar­şı­lı­ğın­da (ba)” ifa­de­sin­den pa­ra­nın sa­tış be­de­li, el­bi­se­nin de sa­tı­lan şey ol­du­ğu an­la­şı­lır. Buğ­day kar­şı­lı­ğın­da ar­pa ve­ya hay­van sa­tıl­ma­sın­da da ay­nı öl­çü­den ha­re­ket­le buğ­da­yın sa­tış be­de­li ol­du­ğu so­nu­cu­na va­rı­lır.

 

  B) Se­men, Kıy­met ve Deyn Te­rim­le­ri:

Se­men ya­ni sa­tış be­de­li an­cak bir sa­tım ak­din­de söz ko­nu­su olur. Bu, sa­tı­cı ve alı­cı­nın üze­rin­de an­laş­tık­la­rı be­del­dir. Bu yüz­den se­men (sa­tış be­de­li) sa­tı­lan şe­yin ger­çek kıy­me­tin­den az ve­ya çok ola­bi­le­ce­ği gi­bi, ma­lın kıy­me­ti­ne denk de ola­bi­lir. Meselâ; bir ma­lın sa­tış be­de­li beş yüz, kıy­me­ti al­tı yüz ola­bi­le­ce­ği gi­bi, bu­nun ak­si de ola­bi­lir. Ya­hut da her iki de­ğer de beş yüz ola­bi­lir.

Kıy­met; bir ma­lın pi­ya­sa­da, alış-ve­riş­ler­de­ki kıy­me­ti­ni bi­len bi­lir­ki­şi­nin o ma­la biç­ti­ği de­ğer­dir.

Deyn ise; borç­lan­ma se­bep­le­rin­den her­han­gi bi­ri­siy­le zim­met­te borç ola­rak sa­bit ka­la­bi­len şey­dir. Baş­lı­ca borç­lan­ma se­bep­le­ri şun­lar­dır: baş­ka­sı­nın ma­lı­nı te­lef et­mek ve­ya gas­bet­mek, ke­fil ol­mak­tan, baş­ka­sı­na ödünç pa­ra ver­mek­ten ya da ve­re­si­ye mal sat­mak­tan do­ğan ala­cak ve­ya borç­lar “deyn” ni­te­li­ğin­de­dir.129

 

  C) Sa­tı­lan Şey­le Sa­tış Be­de­li­ni Bir­bi­rin­den Ayı­ran

       Ni­te­lik­ler:

Bu ko­nu­da ge­nel ku­ral şu­dur: Na­kit pa­ra ve mislî mal çe­şi­di­ne gi­ren her­şey sa­tış be­de­li ola­bi­lir. An­cak ba­zı du­rum­lar­da kıyemî (stan­dart ol­ma­yıp de­ğe­ri­ni pi­ya­sa­nın be­lir­le­di­ği) mal­lar da sa­tış be­de­li ola­rak ka­bul edi­le­bi­lir. Bu­nun­la bir­lik­te kıyemî mal­la­rın sa­tı­lan şey (mebî) du­ru­mun­da bu­lun­ma­sı asıl­dır. Sa­tış be­de­li kabz ile, sa­tı­lan şey ise ta­yin ile be­lir­li ha­le ge­lir.130

Alış-ve­riş­te bir­bi­ri­ne be­del olan şey­ler üç grup­ta top­la­nır: Na­kit­ler, mislî ve­ya kıyemî mal­lar.131

 

 

1. Na­kit­ler:

Ge­nel ola­rak al­tın, gü­müş ve­ya te­da­vül­de bu­lu­nan madenî pa­ra­lar (fels-fülûs) sa­tı­lan ma­la be­del ya­pıl­dı­ğı za­man sa­tış be­de­li sa­yı­lır­lar. Ba­kır, ni­kel, ka­lay gi­bi ma­den­le­rin ka­rı­şı­mın­dan el­de edi­len ve fels adı ve­ri­len madenî pa­ra­lar ço­ğu za­man ma­den de­ğe­ri­nin üs­tün­de no­mi­nal bir de­ğer­le do­la­şır­lar. Bu pa­ra­lar al­tın ve­ya gü­mü­şe en­deks­li ola­rak ba­sıl­dı­ğı için, Ebu Yu­suf fels­ten do­ğan borç­la­rın öden­me­sin­de bor­cun doğ­du­ğu ta­rih ile öde­me ta­ri­hi ara­sın­da mey­da­na ge­len enf­las­yon far­kı­nın ek­len­me­si ge­rek­ti­ği gö­rü­şün­de­dir. Gü­nü­müz­de ka­ğıt pa­ra da al­tı­na ve­ya bu­nun ya­nın­da ek­mek, şe­ker, yağ gi­bi top­lu­mun or­tak te­mel ih­ti­yaç­la­rın­dan stan­dart bir bi­ri­me en­deks­len­di­ği tak­dir­de, fels çe­şi­di pa­ra ile ay­nı ni­te­lik­te sa­yıl­ma­lı­dır.132

İş­te yu­ka­rı­da ni­te­lik­le­ri be­lir­le­nen na­kit pa­ra kar­şı­lı­ğı sa­tı­lan mal, mut­lak ola­rak “mebî’ (sa­tı­lan şey)” sa­yı­lır. Bu na­kit­ler için “ile, kar­şı­lı­ğın­da” an­la­mı­na ge­len arap­ça “ba” har­fi­nin kul­la­nıl­ma­sı da önem­li de­ğil­dir. Meselâ; “Sa­na şu ma­lı bir di­nar (al­tın li­ra) kar­şı­lı­ğın­da sa­tı­yo­rum” de­mek­le, “Sa­na şu mal kar­şı­lı­ğın­da bir di­nar sa­tı­yo­rum” de­mek ara­sın­da hiç bir fark bu­lun­maz.

Sik­ke­li na­kit pa­ra­lar ivaz­lı akit­ler­de ta­yin ile be­lir­li ha­le gel­mez­ler. Meselâ; sa­tı­cı “Şu el­bi­se­yi sa­na şu pa­ra kar­şı­lı­ğın­da sat­tım” de­se, alı­cı işa­ret edi­len na­kit pa­ra­la­rın ye­ri­ne mis­li­ni ver­mek hak­kı­na sa­hip­tir. Sa­tı­cı da biz­zat işa­ret et­ti­ği pa­ra­yı is­te­mek hak­kı­na sa­hip de­ğil­dir. Çün­kü alış-ve­riş­te sa­tış be­de­li be­lir­len­mek­le zim­met bor­cu ola­rak mey­da­na ge­lir.

Di­ğer yan­dan sa­tış be­de­li­nin sa­tı­lan mal ile be­lir­li­lik açı­sın­dan eşit­len­me­si için ön­ce ve­ril­me­si asıl­dır. Ve­re­si­ye sa­tış­lar ve­ya ör­fen yer­leş­miş olan öde­me şe­kil­le­ri bu­nun dı­şın­da­dır. Öde­me­le­ri çek­le yap­mak gi­bi.

İmam Şâfiî ve Zü­fer’e gö­re, na­kit pa­ra­lar öde­me için ay­rıl­mak­la (ta­yin) be­lir­li ha­le ge­lir. Bu­na gö­re sa­tı­cı, alı­cı­dan işa­ret ede­rek ayırt­tı­ğı be­lir­li pa­ra­la­rı is­te­me hak­kı­na sa­hip­tir. Çün­kü bu be­lir­le­me­de onun özel bir kas­tı bu­lu­na­bi­lir. Özel­lik­le tak­lit pa­ra ve­ya sah­te dö­vi­zin pi­ya­sa­da do­laş­tı­ğı dö­nem­ler­de böy­le bir be­lir­le­me­nin öne­mi açık­tır. An­cak bu du­rum­da sa­tış be­de­li kabz­dan ön­ce te­lef ol­sa sa­tış ba­tıl olur. Ni­te­kim sa­tı­lan bir mal da kabz­dan ön­ce te­lef ol­sa sa­tış ba­tıl olur.

Sa­tış be­de­li sik­ke­li na­kit pa­ra ni­te­li­ğin­de ol­maz­sa, di­ğer ti­ca­ret mal­la­rı gi­bi ta­yin ile be­lir­li ha­le ge­lir. 133

 

 

2. Mislî Mal­lar:

Buğ­day, ar­pa, zey­tin, yağ, pet­rol gi­bi öl­çü, tar­tı ve­ya stan­dart olup sa­yı ile alı­nıp sa­tı­lan şey­ler, na­kit pa­ra kar­şı­lı­ğın­da sa­tı­lın­ca, “mebî’ (sa­tı­lan şey)” du­ru­mun­da olur­lar. Eğer stan­dart bir mal yi­ne stan­dart bir mal­la mü­ba­de­le edi­le­cek­se, bun­lar­dan mu­ay­yen olan­lar “mebî (sa­tı­lan)”, zim­met­te borç ola­rak ka­lan ise “sa­tış be­de­li” sa­yı­lır. İki öl­çek buğ­da­yı bir te­ne­ke zey­tin ya­ğı ile mü­ba­de­le et­mek gi­bi. An­cak buğ­day o an­da be­lir­li bir buğ­day ise sa­tış be­de­li olup, ni­te­lik­le­ri be­lir­le­nen zey­tin ya­ğı ise zim­met bor­cu ola­rak sa­tış be­de­li va­zi­fe­si gö­rür.

Stan­dart olan iki mal ni­te­lik­le­ri be­lir­le­ne­rek zim­met bor­cu ola­rak mü­ba­de­le edi­le­cek­se “ile, kar­şı­lı­ğın­da” ta­kı­sı ge­ti­ri­len mal sa­tış be­de­li, di­ğe­ri ise “sa­tı­lan mal” sa­yı­lır. Meselâ; iki ton şu ka­li­te­de buğ­day kar­şı­lı­ğın­da bir ton nor­mal ben­zi­nin de­ği­şi­mi mu­a­me­le­sin­de, buğ­day sa­tış be­de­li, ben­zin ise sa­tı­lan mal du­ru­mun­da bu­lu­nur.

Mislî olan şey­ler dört kıs­ma ay­rı­lır:

a) Öl­çü ile alı­nıp sa­tı­lan­lar (mekîlât): Buğ­day, ar­pa ve mı­sır gi­bi. Gü­nü­müz­de pet­rol, ben­zin ve zey­tin ya­ğı gi­bi bir ta­kım sı­vı­lar da lit­re öl­çü bi­ri­mi ile sa­tıl­mak­ta­dır. Bun­lar na­kit pa­ra kar­şı­lı­ğın­da sa­tı­lın­ca “sa­tı­lan” olur­lar.

b) Tar­tı ile alı­nıp sa­tı­lan­lar (mevzûnât): Bun­lar ağır­lık öl­çü­le­ri ile alı­nıp sa­tı­lan şey­ler­dir. De­mir, kö­mür, çi­men­to, şe­ker gi­bi. İslâm’da ağır­lık öl­çü bi­rim­le­ri dir­hem ve­ya mis­kal ile mis­ka­lin sik­ke­li şek­li olan di­nar­dan iba­ret­tir.134 Gü­nü­müz­de bun­la­rın ye­ri­ne gram, ki­loğ­ram ve ton gi­bi ağır­lık öl­çü­le­ri kul­la­nıl­mak­ta­dır. Stan­dart olup ağır­lık öl­çü­sü ile sa­tı­lan şey­le­rin “sa­tı­lan mal” du­ru­mun­da bu­lun­ma­sı asıl ol­mak­la bir­lik­te, bun­la­rın tar­tı­la­rak ra­yiç be­del­le­ri­ni be­lir­le­mek müm­kün ol­du­ğu için, sa­tış be­de­li ola­rak ka­rar­laş­tı­rıl­ma­la­rı da müm­kün­dür. Bir ha­lı­yı el­li tor­ba çi­men­to kar­şı­lı­ğın­da sat­mak gi­bi. Bu­ra­da ha­lı, sa­tı­lan mal, çi­men­to ise sa­tış be­de­li du­ru­mun­da­dır.

Şu­nu da be­lir­te­lim ki, da­ha ön­ce­ki yüz­yıl­lar­da ha­cim öl­çü­sü ile alı­nıp sa­tı­lan bir şey bu­gün ağır­lık öl­çü­sü ile sa­tı­lır ol­sa so­nuç de­ğiş­mez.

c) Uzun­luk öl­çü­sü ile alı­nıp sa­tı­lan şey­ler (zer’iyât): Bun­lar uzun­luk öl­çü­sü ile sa­tı­lır, Ara­zi, yün­lü, pa­muk­lu ve­ya ipek­li stan­dart bü­yük top­lar ha­lin­de sa­tı­lan ku­maş­lar böy­le­dir.

d) Stan­dart olup sa­yı ile alı­nıp sa­tı­lan şey­ler (el-adediyyâtü’l-mütekâribe): Bi­rim­le­ri ara­sın­da önem­li fark bu­lun­ma­yan yu­mur­ta, stan­dart kon­fek­si­yon ürün­le­ri, cam, bar­dak, mar­ka­sı ve ni­te­lik­le­ri be­lir­li be­yaz eş­ya ve sı­fır km.de mo­tor­lu araç­lar bu gu­ru­ba gi­rer. 135

 

  3. Kıyemî mal­lar:

Ağır­lık ve­ya ha­cim öl­çü­sü ile,  ya­hut  stan­dart olup sa­yı ya da uzun­luk öl­çü­sü ile alı­nıp sa­tıl­ma­yan, baş­ka bir de­yim­le çar­şı ve pa­zar­da mis­li bu­lun­ma­yan mal­la­ra “kıyemî” de­nir. Ha­lı, hay­van, ka­vun, kar­puz, kul­la­nıl­mış oto­mo­bil­ler bu ni­te­lik­te­dir. Bun­lar mislî bir mal kar­şı­lı­ğın­da sa­tı­lır­sa “sa­tı­lan (mebî’)” du­ru­mun­da olur, mislî mal da “sa­tış be­de­li”  ye­ri­ne kul­la­nı­la­bi­lir. Bu du­rum­da sa­tım ak­di ya­pı­lır­ken “ile, kar­şı­lı­ğın­da” gi­bi ifa­de­le­rin kul­la­nıl­ma­sı so­nu­cu et­ki­le­mez. Çün­kü mislî olan mal­lar zim­met­te borç ola­rak ka­la­bil­di­ği için, bun­la­rın sa­tış be­de­li ya­pıl­ma­sı da­ha uy­gun­dur. Meselâ; bir ton buğ­day kar­şı­lı­ğın­da on ta­ne ko­yun sa­tın alın­sa, buğ­day sa­tış be­de­li, ko­yun­lar ise sa­tı­lan mal olur.

Kıyemî bir mal baş­ka kıyemî bir mal­la mü­ba­de­le edi­lir­se, be­del­ler­den her bi­ri­si bir ba­kı­ma sa­tı­lan, bir baş­ka açı­dan ise sa­tış be­de­li sa­yı­lır.136

Meselâ; iki yüz ko­yun kar­şı­lı­ğın­da bir da­i­re ve­ya yüz ta­ne kar­puz kar­şı­lı­ğın­da beş ka­sa do­ma­tes sa­tın al­mak gi­bi.

 

  D) Sa­tış Be­de­li ve Sa­tı­lan Mal Ay­rı­mı­nın So­nuç­la­rı:

İslâm’da sa­tış be­de­li ve sa­tı­lan ma­la fark­lı hü­küm ve so­nuç­lar uy­gu­lan­dı­ğı için bir alış-ve­riş mu­a­me­le­sin­de bu iki un­su­ru bir­bi­rin­den ayır­mak ge­re­kir. Mebî ve se­me­ne uy­gu­la­nan hü­küm­le­ri şu şe­kil­de özet­le­ye­bi­li­riz:

1. Sa­tım ak­di­nin mey­da­na gel­me­si için sa­tı­la­nın mü­te­kav­vim bir mal ol­ma­sı ge­re­kir. Hal­bu­ki sa­tış be­de­li için böy­le bir şart yok­tur. İslâm’a gö­re ya­rar­la­nıl­ma­sı ve alım-sa­tı­mı meşrû olan ma­la “mü­te­kav­vim mal” de­nir. Buğ­day, ar­pa, ar­sa, da­i­re gi­bi. Sa­tış be­de­li ise zim­met­te borç ola­rak ka­la­bil­di­ği için, onun ye­ri­ne mü­te­kav­vim olan den­gi­ni ver­mek de müm­kün­dür. Meselâ; bir gay­ri müs­lim­den şa­rap kar­şı­lı­ğın­da bir top ku­maş sa­tın alan kim­se şa­rap ye­ri­ne tu­ta­rı ka­dar na­kit pa­ra ve­re­bi­lir. Bu yüz­den be­del gay­ri mü­te­kav­vim bir şey ol­du­ğu tak­dir­de sa­tım ak­di­ni uy­gu­la­ma imkânı bu­lu­nur.

2. Sa­tım ak­di­nin yü­rür­lük ka­zan­ma­sı için, sa­tı­la­cak ma­lın sa­tı­cı­nın mül­kün­de bu­lun­ma­sı ge­re­kir. Sa­tış be­de­li için ise böy­le bir şart söz ko­nu­su de­ğil­dir. Meselâ; akıl­lı ve er­gin olan kim­se ken­di mül­ki­ye­ti al­tın­da bu­lun­ma­yan bir ma­lı sat­sa bu­na, yet­ki­siz tem­sil­ci­ye (fuzûlî) ait hü­küm­ler uy­gu­la­nır. Bu­ra­da mal sa­hi­bi izin ve­rin­ce­ye ka­dar sa­tış “as­kı­da (mevkûf)” ka­lır sa­tış be­de­li ise zim­met bor­cu ola­rak ka­la­bil­di­ği için, onun sa­tış sı­ra­sın­da alı­cı­nın mül­ki­ye­ti al­tın­da bu­lun­ma­sı şart de­ğil­dir. Özel­lik­le ve­re­si­ye sa­tış­lar­da bu özel­lik açık­ça gö­rü­lür.

3. Se­lem sa­tı­şın­da sa­tış be­de­li­nin pe­şin öden­me­si ge­re­kir­ken, se­lem ko­nu­su olan stan­dart ma­lın tes­li­mi­nin va­de­ye bağ­lan­ma­sı asıl­dır. Meselâ; bir ton buğ­da­yı bel­li mik­tar bir pa­ra kar­şı­lı­ğın­da üç ay son­ra tes­lim et­mek üze­re an­laş­ma ya­pıl­mış­sa, pa­ra­nın pe­şin öden­me­si ge­re­kir.

4. Sa­tış be­de­li­nin tes­lim kül­fet ve mas­ra­fı alı­cı­ya, sa­tı­lan ma­lın tes­li­mi ile il­gi­li mas­raf­lar ise sa­tı­cı­ya ait­tir. Meselâ; va­de­li bir sa­tış­ta se­net ve­ya çe­kin tah­si­li ile il­gi­li mas­raf­lar borç­lu­ya ait ol­du­ğu gi­bi, ala­cak­lı­nın ke­fil ve­ya ipo­tek is­te­me­si ha­lin­de bu­nun­la il­gi­li mas­raf­lar da borç­lu­ya ait­tir. Çün­kü bu mas­raf­lar alı­cı­nın bor­cu­nu geç öde­me­sin­den ya da pe­şin ola­rak öde­ye­me­me­sin­den doğ­muş ol­mak­ta­dır. Baş­ka bir de­yim­le pa­ra­nın pe­şin öden­me­yi­şin­den do­la­yı or­ta­ya çı­kan mas­raf­la­ra borç­lu se­bep ol­muş­tur. Bu yüz­den de bun­la­rı onun kar­şı­la­ma­sı ge­re­kir. Sa­tı­lan ma­lın tes­li­mi ile il­gi­li mas­raf­la­rın ise sa­tı­cı­ya ait ol­ma­sı, ma­lı tes­li­min onun gö­re­vi ol­ma­sın­dan do­la­yı­dır. Çün­kü sa­tış ak­di­nin tam ola­rak ifa­sı tes­lim­le ger­çek­le­şir. Bu yüz­den tes­li­me ka­dar çı­ka­cak mas­raf­la­ra sa­tı­cı­nın kat­lan­ma­sı ge­re­kir. Ma­lın pa­ket­len­me­si, am­ba­la­ja ko­nul­ma­sı, tar­tı­lıp sa­yıl­ma­sı, tes­lim edi­le­cek ye­re ka­dar nak­le­dil­me­si hep sa­tı­cı­nın gö­rev­le­ri ara­sın­da­dır. Ma­lın tes­lim ye­ri be­lir­len­miş­se, tes­li­min bu yer­de ya­pıl­ma­sı ge­re­kir. Ak­si hal­de sa­tış sı­ra­sın­da ma­lın bu­lun­du­ğu yer tes­lim ye­ri sa­yı­lır.

5. Sa­tış be­de­li be­lir­len­mek­si­zin ya­pı­la­cak sa­tım ak­di fa­sit, sa­tı­la­cak mal be­lir­len­mek­si­zin ya­pı­la­cak sa­tım ak­di ise bâtıldır. Meselâ; “Bu ma­lı sa­na sat­tım” de­nil­me­si ha­lin­de sa­tış be­de­li be­lir­siz olup sa­tım ak­di fa­sit­tir. Ta­raf­la­rın sa­tı­şı boz­ma­sı ve­ya ye­ni­den bir ara­ya ge­le­rek sa­tış be­de­li­ni be­lir­le­me­si ge­re­kir. Bu so­nun­cu du­rum­da fe­sat kal­kar ve akit sa­hih ha­le ge­lir. “Sa­na şu ka­dar pa­ra kar­şı­lı­ğın­da sat­tım” ifa­de­sin­de ise, sa­tı­lan mal be­lir­siz ol­du­ğu için sa­tış ba­tıl­dır.

6. Sa­tı­lan bir mal, alı­cı­ya tes­lim edil­dik­ten son­ra te­lef  ar­tık ika­le (kar­şı­lık­lı rı­za ile sa­tı­şı boz­ma) yo­lu­na gi­di­le­mez. Fa­kat böy­le bir du­rum­da sa­tı­cı­nın tes­lim al­dı­ğı sa­tış be­de­li kay­bet­me, ça­lın­ma gi­bi bir yol­la te­lef ol­sa bu du­rum ika­le­ye en­gel ol­maz.

7. Sa­tı­lan bir ma­lın alı­cı­ya tes­lim­den ön­ce te­lef ol­ma­sı ha­lin­de sa­tım ak­di or­ta­dan kal­kar­ken, sa­tış be­de­li­nin tes­lim­den ön­ce te­lef ol­ma­sı sa­tı­şı et­ki­le­mez.

8. Sa­tın alı­nan ta­şı­nır (men­kul) bir mal­da alı­cı­nın kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf­ta bu­lun­ma­sı ca­iz de­ğil­ken, sa­tı­cı­nın he­nüz tes­lim al­ma­dı­ğı sa­tış be­de­li üze­rin­de ta­sar­ruf­ta bu­lun­ma­sı müm­kün ve ca­iz­dir. Meselâ; ve­re­si­ye mal sa­tı­şın­dan do­ğan ala­cak­la­rı tem­sil eden se­net ve­ya çek­le­rin borç­la­rın öden­me­sin­de ve­ya mal alı­mın­da kul­la­nıl­ma­sı (ci­ro) bu esa­sa da­ya­nır.

9. Öde­me­nin pe­şin ya­pı­la­ca­ğı ko­nu­şu­lan alış-ve­riş­te, alı­cı­nın ma­lın tes­li­mi­ni is­te­ye­bil­me­si için ön­ce sa­tış be­de­li­ni ver­me­si ge­re­kir. Baş­ka bir de­yim­le böy­le bir du­rum­da sa­tı­cı­nın ön­ce pa­ra­yı is­te­me hak­kı do­ğar. Ve­re­si­ye sa­tış­lar­la örf­leş­miş bu­lu­nan ve fa­i­zin ka­rış­ma­dı­ğı kre­di kar­tı gi­bi öde­me şe­kil­le­ri bu­nun dı­şın­da­dır. An­cak bun­lar­da da öde­me şek­li kar­şı­lık­lı rı­za ile be­lir­len­miş olur.137

Sa­tış be­de­li­ni sa­tı­lan mal­dan ayı­ran ni­te­lik­le­ri bu şe­kil­de be­lirt­tik­ten son­ra, aşa­ğı­da alış-ve­ri­şin uy­gu­la­ma esas­la­rı­nı be­lir­le­me­ye ça­lı­şa­ca­ğız.

   VII- SA­TIM AK­Dİ­NİN UY­GU­LAN­MA­SI

 

A) Sa­tı­lan Mal ve Pa­ra­nın Tes­li­mi:

Sa­tı­cı­nın sa­tı­lan ma­lı alı­cı­ya, alı­cı­nın da sa­tış be­de­li­ni sa­tı­cı­ya tes­lim et­me­si yü­küm­lü­lü­ğü var­dır. Çün­kü sa­tım ak­di ile ta­raf­la­rın be­del­ler üze­rin­de mül­ki­yet hak­kı do­ğar ve bu da tes­lim­le ger­çek­le­şir. Tes­lim; sa­tı­cı­nın sa­tı­lan mal­la alı­cı ara­sın­da­ki en­gel­le­ri kal­dı­rıp, onu ta­sar­ruf ede­ce­ği şe­kil­de mal­la baş­ba­şa bı­rak­ma­sı­dır.

Sa­tı­lan mal ve­ya sa­tış be­de­lin­den han­gi­si­nin ön­ce tes­lim edil­me­si ge­re­kir? Bu ko­nu­yu be­del­le­rin ni­te­li­ği­ni dik­ka­te ala­rak be­lir­le­mek ge­re­kir.

1. Pa­ra kar­şı­lı­ğı ya­pı­lan alış-ve­riş­te, sa­tı­cı is­te­di­ği tak­dir­de ön­ce pa­ra­nın tes­lim edil­me­si ge­re­kir. Çün­kü mal, be­lir­le­me ile be­lir­li ha­le ge­lir­ken, pa­ra zim­met bor­cu sa­yıl­dı­ğı için an­cak tes­lim­le be­lir­li ha­le ge­lir ve böy­le­ce be­del­ler ara­sın­da denk­lik sağ­lan­mış olur. Hz. Pey­gam­ber şöy­le bu­yur­muş­tur: “Zim­met bor­cu an­cak tes­lim­le öden­miş olur.” 138 Sa­tış be­de­li­nin tes­li­mi ma­lın tes­li­min­den son­ra­ya ka­lır­sa bu zim­met bor­cu öden­miş ol­maz. Bun­dan son­ra, eğer alı­cı is­ter­se, sa­tı­cı­nın ma­lı tes­lim et­me­si ge­re­kir. An­cak va­de­li sa­tış ve se­lem ak­di bu ko­nu­da is­tis­na teş­kil eder. Çün­kü mal pe­şin, sa­tış be­de­li va­de­li olun­ca sa­tı­cı, pa­ra­yı pe­şin is­te­me hak­kı­nı dü­şür­müş olur. Pa­ra pe­şin, mal ve­re­si­ye bir akit olan se­lem ak­din­de ise ma­lın tes­li­mi zim­met bor­cu ola­rak son­ra­ya bı­ra­kıl­mış olur. Bir ay son­ra tes­lim alı­na­cak bir ton Ka­na­da ti­pi buğ­da­yın pa­ra­sı pe­şin ve­ril­se, ma­lın tes­li­mi ge­ri bı­ra­kıl­mış olur.139

2. Ma­lın mal­la mü­ba­de­le­sin­de be­del­le­rin bir­lik­te tes­lim edil­me­si ge­re­kir. Böy­le­ce ivaz­lı akit­te denk­lik sağ­lan­mış olur. Çün­kü bu­ra­da be­del­ler­den bi­ri­si­ni ön­ce al­mak için bir se­bep yok­tur. Meselâ; 1 ton buğ­day 2 ton ar­pa ve­ya 10 ta­ne ko­yun, 1 ta­ne sı­ğır ya­hut 1 ton in­şa­at de­mi­ri, 100 tor­ba çi­men­to ile tram­pa edi­lir­se, be­del­le­rin bir­lik­te tes­li­mi ge­re­kir.

3. Zim­met bor­cu ola­bi­len na­kit pa­ra, dö­viz, al­tın, gü­müş gi­bi be­del­le­rin ken­di cins­le­ri ve­ya baş­ka cins­le mü­ba­de­le­si de pe­şin ola­rak ya­pı­lır. Ak­si hal­de fa­iz mey­da­na ge­lir. Sar­raf­la­rın pa­ra, al­tın ve­ya gü­müş kar­şı­lı­ğın­da zi­net sat­ma­sı an­cak pe­şin ola­rak ya­pı­la­bi­lir. Va­de­li al­tın ve­ya gü­müş ya da dö­viz sa­tı­şı “nesîe ri­ba­sı”na yol açar. Bu yüz­den sar­raf alım ve sa­tım­la­rı­nın pe­şin ya­pıl­ma­sı ge­re­kir. An­cak sa­tı­lan al­tı­nın ta­ma­mı­nın ve­ya bir bö­lü­mü­nün be­de­li sa­tış sı­ra­sın­da ve­ri­le­mi­yor­sa, alı­cı­ya tes­lim edi­len al­tın ödünç (karz) ak­diy­le ve­ril­me­li­dir. Meselâ; 200 gr. al­tın zi­net alan kim­se ya­rı­sı­nın pa­ra­sı­nı ver­se, di­ğe­ri­ni da­ha son­ra ver­mek is­te­se, sar­ra­fa 100 gr. al­tın borç­lan­mış olur. Bor­cu öder­ken 100 gram al­tın ola­rak öde­ye­bi­le­ce­ği gi­bi, bu ka­dar al­tı­nın bor­cu öde­me ta­ri­hin­de­ki be­de­li­ni de ve­re­bi­lir. An­cak öde­me­de bor­cun cin­si de­ği­şir­se alı­cı­nın rı­za­sı da şart­tır.

Mâlikîlere gö­re, sa­tı­cı pa­ra­yı kab­ze­din­ce­ye ka­dar sat­tı­ğı ma­lı ya­nın­da alı­ko­ya­bi­lir. Hanefîler de bu ko­nu­da ay­nı gö­rüş­te­dir. De­lil; re­hin bu­lun­du­ra­nın ala­ca­ğı­nı tah­sil edin­ce­ye ka­dar reh­ni alı­koy­ma hak­kı­na kı­yas­tır.140

 

  B) Sa­tı­cı­nın Sat­tı­ğı Ma­lı Ha­pis Hak­kı:

Bir sa­tım ak­din­de ön­ce alı­cı­nın sa­tış be­de­li­ni tes­lim et­me­si ge­rek­ti­ği­ni be­lirt­miş­tik. Bu­na gö­re sa­tı­cı pe­şin öden­me­si şart ko­şu­lan be­de­li tam ola­rak tes­lim al­ma­dık­ça ma­lı alı­cı­ya ver­me­me hak­kı­na sa­hip olur. Pe­şin öde­me­nin sa­tış be­de­li­nin tü­mü­nü ve­ya bir bö­lü­mü­nü kap­sa­ma­sı hük­mü de­ğiş­tir­mez. Meselâ; bir oto­mo­bil sa­tın alan kim­se, be­de­lin dört­te bi­ri­ni pe­şin ver­me­yi ka­bul et­miş­se sa­tı­cı bu dört­te bir be­de­li al­ma­dık­ça oto­mo­bi­li tes­lim et­me­ye zor­la­na­maz.141

 

  1. Sa­tı­lan ma­lı alı­koy­ma­nın şart­la­rı:

a) Alış-ve­riş­te iki be­del­den bi­ri­si­nin mal, di­ğe­ri­nin pa­ra ol­ma­sı ge­re­kir. Bir ma­lı al­tın, gü­müş ve­ya na­kit pa­ra kar­şı­lı­ğın­da sat­mak gi­bi. Eğer sa­tış ma­lın mal­la tram­pa­sı ve­ya al­tı­nın al­tın­la ya da bir pa­ra­nın baş­ka cins pa­ra ile mü­ba­de­le­si şek­lin­de ya­pıl­mış­sa sa­tı­cı­nın ma­lı hap­set­me hak­kı bu­lun­maz. Bu du­rum­da ta­raf­lar be­del­le­ri bir­lik­te tes­lim eder­ler.

b) Sa­tış ak­di­nin pe­şin pa­ra ile ya­pıl­mış ol­ma­sı ge­re­kir. Eğer sa­tış va­de­li ise, sa­tı­cı­nın pa­ra­yı ala­ma­dı­ğı­nı öne sü­re­rek ma­lı hap­set­me hak­kı bu­lun­maz. Çün­kü va­de­li sa­tış­ta sa­tı­cı pa­ra­yı is­te­me hak­kı­nı va­de so­nu­na ka­dar ge­ri bı­rak­mış olur.

Di­ğer yan­dan sa­tış be­de­li­nin bir bö­lü­mü pe­şin, ge­ri ka­la­nı va­de­li ola­rak ko­nu­şul­muş­sa, sa­tı­cı pe­şin ko­nu­şu­lan kıs­mı alın­ca­ya ka­dar ma­lın ta­ma­mı­nı  alı­ko­ya­bi­lir. Çün­kü ha­pis hak­kı par­ça­lan­ma ka­bul et­mez. Yi­ne sa­tış be­de­li­nin bü­yük bir bö­lü­mü­nü al­sa, az bir kı­sım alı­na­ma­sa, sa­tı­cı ma­lın ve­ya ala­ca­ğın ta­ma­mı­nı tah­sil edin­ce­ye ka­dar kar­şı ta­ra­fa tes­lim et­me­ye­bi­lir. Ha­ne­fi­ler­le Mâlikîler sa­tı­la­nın hap­si ko­nu­sun­da ay­nı gö­rü­şe sa­hip­tir­ler.142

Hanbelîlere gö­re sa­tı­cı­nın pa­ra­yı alın­ca­ya ka­dar ma­lı hap­set­me hak­kı yok­tur. Çün­kü tes­lim sa­tım ak­di­nin ge­rek­le­rin­den­dir. Eğer ak­di ya­pan­lar tes­lim­de an­la­şa­maz­sa, kar­şı­lık­lı tes­lim is­te­ğin­de bu­lu­nur­lar. Sa­tış be­de­li zim­met bor­cu sa­yı­lır. Bu yüz­den ön­ce sa­tı­cı ma­lı tes­li­me, da­ha son­ra da alı­cı pa­ra­yı tes­li­me zor­la­nır.143

Şâfiîlere gö­re ise sa­tı­cı ve alı­cı bir­bir­le­ri­ne gü­ven­mi­yor ve be­de­li ala­ma­ya­ca­ğın­dan kor­ku­yor­lar­sa, kar­şı­lık­lı ola­rak be­del­le­ri alı­koy­ma hak­la­rı var­dır. Bu du­rum­da sa­tı­cı ma­lı,  alı­cı pa­ra­yı alı­ko­ya­bi­lir. Kar­şı ta­raf be­de­li tes­lim edin­ce, di­ğe­ri de tes­lim et­mek zo­run­da bu­lu­nur.144

 

  2. Sa­tı­cı­nın ma­lı hap­set­me hak­kı­nı dü­şü­ren hal­ler:

Alı­cı­nın sa­tış be­de­li­ne kar­şı­lık bir re­hin ve­ya ke­fil gös­ter­me­si sa­tı­cı­nın ma­lı ha­pis hak­kı­nı dü­şür­mez. Çün­kü re­hin ve kefâlet, sa­tış be­de­li­ni alı­cı­nın zim­metin­den dü­şür­me­di­ği gi­bi, onu is­te­me hak­kı­nı da dü­şür­mez. Bu­na gö­re, sa­tış be­de­li­ni alın­ca­ya ka­dar onun sa­tı­la­nı ha­pis hak­kı de­vam eder. Çün­kü re­hin ve kefâlet sa­tış be­de­li için bir te­mi­nat­tan iba­ret­tir.

Alı­cı sa­tış be­de­li için çek kul­lan­mış­sa çe­kin du­ru­mu­na ba­kı­lır. Eğer ken­di­si­nin özel çe­ki ise sa­tı­cı­nın pa­ra­yı tah­sil edin­ce­ye ka­dar ma­lı ha­pis hak­kı de­vam eder. Eğer çek baş­ka­sı­na ait olup ci­ro edil­miş­se, Ebu Yu­suf’a gö­re sa­tı­cı­nın ma­lı hap­set­me hak­kı dü­şer. Çün­kü borç asıl borç­lu­nun zim­me­tin­den çek sa­hi­bi­nin zim­me­ti­ne geç­miş olur. Bu çe­ki sa­tı­cı­nın da baş­ka­sı­na ci­ro et­me­si, so­nu­cu de­ğiş­tir­mez. İmam Mu­ham­med’e gö­re, çek ci­ro­su alı­cı ta­ra­fın­dan ya­pıl­mış­sa, sa­tı­cı­nın ma­lı ha­pis hak­kı düş­mez. Çün­kü sa­tı­cı­nın çek borç­lu­sun­dan ala­ca­ğı­nı tah­sil edin­ce­ye ka­dar ma­lı hap­set­me hak­kı var­dır. Çek sa­tı­cı ta­ra­fın­dan ci­ro edilmiş­se, mut­lak ci­ro ha­lin­de yi­ne sa­tı­cı­nın ma­lı alı­koy­ma hak­kı de­vam eder. An­cak sa­tı­cı­nın ci­ro­su bel­li bir ala­cak­lı­yı ken­di borç­lu­su­na ha­va­le et­mek gi­bi ka­yıt­lı olur­sa, böy­le bir ci­ro ma­lı ha­pis hak­kı­nı dü­şü­rür. Çün­kü bu du­rum­da ar­tık sa­tı­cı­nın müş­te­ri­den ala­ca­ğı­nı is­te­me hak­kı üçün­cü ki­şi­ye geç­miş olur. Bu yüz­den de onun, ma­lı alı­koy­ma hak­kı dü­şer.145

Bü­yük Hanefî hu­kuk­çu­su el-Kâsânî (ö.587/1191) şöy­le der:

“Doğ­ru olan İmam Mu­ham­med’in gö­rü­şü­dür. Çün­kü şerîatte ma­lı alı­koy­ma hak­kı, sa­tış be­de­li­ni is­te­me hak­kı ile bir­lik­te söz ko­nu­su olur, sa­tış be­de­li­nin biz­zat var­lı­ğı ile bir­lik­te de­ğil.”146

Sa­tı­cı, sat­tı­ğı ma­lı alı­cı­ya ödünç (âriyet) ola­rak ver­se ve­ya onun ya­nın­da emânet (vedîa) ola­rak bı­rak­sa, alı­koy­ma hak­kı dü­şer. Çün­kü alı­cı­nın sa­tın al­dı­ğı ma­lı emânet ola­rak elin­de bu­lun­dur­ma­sı mül­ki­yet ni­te­li­ğin­de­dir.147

Alı­cı, ma­lı sa­tı­cı­nın ya­nın­da ema­net, âriyet ve­ya ki­ra ak­di ile bı­rak­sa, sa­tı­cı­nın ma­lı alı­koy­ma hak­kı düş­mez. Çün­kü alı­koy­ma hak­kı sa­tı­cı­ya ait sa­bit bir hak­tır. Pa­ra­yı tam ola­rak tah­sil edin­ce­ye ka­dar bu hak­kı­nı kul­lan­ma­sı müm­kün­dür.

Di­ğer yan­dan alı­cı ma­lı, sa­tı­cı­nın iz­ni ile kab­zet­se alı­koy­ma hak­kı dü­şer. Bu du­rum­da, he­nüz sa­tış be­de­li­nin öden­me­di­ği­ni ile­ri sü­re­rek onun ma­lı ge­ri is­te­me hak­kı da bu­lun­maz. Çün­kü kab­za izin ver­mek­le bu hak­kı­nı dü­şür­müş olur. Alı­cı ma­lı, sa­tış be­de­li­ni öde­dik­ten son­ra sa­tı­cı­nın iz­ni ol­mak­sı­zın kab­zet­se alı­koy­ma hak­kı dü­şer. Çün­kü sa­tış be­de­li öden­di­ği için bu hak­lı bir kabz ol­muş bu­lu­nur. An­cak alı­cı, pa­ra­sı­nı öde­me­den ön­ce ma­lı, sa­tı­cı­nın iz­ni ol­ma­dan kab­zet­se, alı­koy­ma hak­kı düş­mez ve sa­tı­cı­nın bu ma­lı ge­ri is­te­me hak­kı bu­lu­nur. Çün­kü onun sa­tış be­de­li­ni tam ola­rak alın­ca­ya ka­dar sat­tı­ğı ma­lı elin­de tut­ma hak­kı var­dır. Böy­le bir hak­kın onun rı­za­sı dı­şın­da or­ta­dan kalk­ma­sı da ca­iz de­ğil­dir.

Alı­cı pa­ra­sı­nı öde­mez­den ön­ce ma­lı, sa­tı­cı­nın rı­za­sı dı­şın­da kab­zet­tik­ten son­ra bu mal­da sa­tış, hi­be, re­hin, ki­ra gi­bi fes­he­dil­me­ye el­ve­riş­li bir akit­le ta­sar­ruf­ta bu­lun­sa, sa­tı­cı bu ikin­ci ak­di fes­he­dip ma­lı ge­ri ala­bi­lir. An­cak mal­da üre­me, tü­ke­til­me gi­bi ge­ri ver­me­ye en­gel du­rum­lar ol­muş­sa, ar­tık ge­ri is­te­ye­mez, çün­kü bun­da bir fay­da yok­tur.148

 

  C) Tes­lim ve­ya Kab­zın Ger­çek­leş­me­si:

Sa­tı­cı­nın sat­tı­ğı mal­la alı­cı ara­sın­da­ki en­gel­le­ri kal­dı­ra­rak, alı­cı­nın ta­sar­ruf­ta bu­lun­ma­sı için onu bu mal­la baş­ba­şa bı­rak­ma­sı­na “kabz” ve­ya “tes­lim” de­nir. Bu­ra­da sa­tı­cı tes­lim eden, alı­cı ise kabz eden du­ru­mun­da­dır. Sa­tış be­de­li­nin müş­te­ri ta­ra­fın­dan sa­tı­cı­ya tes­lim edil­me­si de böy­le­dir.

 

  Kabz Sa­yı­lan Hal­ler

 

  1. Satılanın alı­cı­nın ik­ti­dar ala­nı­na gir­me­si:

Alı­cı­nın sa­tın al­dı­ğı şe­yi, ara­da bir en­gel ol­mak­sı­zın, sa­tı­cı­nın iz­ni ile tes­lim al­ma­ya güç ye­tir­me­si­dir. Bu­ra­da sa­tın alı­nan şe­yin ay­rıl­mış ol­ma­sı, ara­da tes­lim al­ma­ya en­gel bir ha­lin bu­lun­ma­ma­sı ve kab­zın sa­tı­cı­nın iz­niy­le ol­ma­sı ge­re­kir. Meselâ; bir kim­se de­po­da bu­lu­nan buğ­da­yı sa­tın al­sa, sa­tı­cı ona anah­ta­rı ve­re­rek; “sa­na buğ­da­yı tes­lim al­man için izin ve­ri­yo­rum” de­se, bu bir kabz iş­le­mi olur. Bu­ra­da alı­cı buğ­da­yı fi­i­len kab­zet­me­den ön­ce buğ­day te­lef ol­sa, bu za­ra­ra alı­cı kat­la­nır. An­cak alı­cı­ya anah­tar­la­rı ve­rip hiç bir şey söy­le­me­se kabz ger­çek­leş­mez. Evin ve­ya ara­zi­nin tes­li­mi, alı­cı­nın bun­la­rın içi­ne gir­me­si ve­ya ara­zi­yi gö­re­cek şe­kil­de ya­kı­nın­da dur­ma­sı ya­hut da evin ka­pı anah­tar­la­rı­na sa­hip ol­ma­sı ile ta­mam olur. Bu du­rum­lar dı­şın­da, mü­cer­red ola­rak kul­la­nı­la­cak kabz, tes­lim ve­ya tes­lim al­ma söz­le­ri ile kabz ger­çek­leş­miş ol­maz. Bu­na gö­re, Hanefîlerde kabz, alı­cı ile sa­tın al­dı­ğı ma­lın ara­sın­da­ki en­ge­li kal­dır­mak­la ger­çek­le­şir. Sa­tın alı­nan şe­yin ta­şı­nır ve­ya ta­şın­maz mal ol­ma­sı so­nu­cu de­ğiş­tir­mez. An­cak öl­çü ve­ya tar­tı ile alı­nıp sa­tı­lan stan­dart mal­la­rın kab­zı öl­çü­le­rek ve­ya tar­tı­la­rak ta­ma­mı­nı tes­lim et­mek­le ger­çek­le­şir. Çün­kü öl­çü ile sa­tı­lan bir mal için Hz. Pey­gam­ber; “onu, ölç­me­den sat­ma” bu­yur­muş­tur.149

Şâfiî ve Mâlikîlere gö­re akar gi­bi ta­şın­maz­la­rın kab­zı alı­cı ile sa­tın al­dı­ğı mal ara­sın­da­ki en­gel­le­rin kal­dı­rıl­ma­sı ve böy­le­ce alı­cı­ya mal­da ta­sar­ruf imkânının sağ­lan­ma­sı ile ger­çek­le­şir.

Hay­van, eş­ya ve oto­mo­bil gi­bi ta­şı­nır­la­rın kab­zı ise in­san­lar ara­sın­da­ki ör­fe gö­re olur.149/a

 

 

Hanbelîlere gö­re her ma­lın kab­zı in­san­lar ara­sın­da­ki ör­fe gö­re olur. Yal­nız öl­çü ve­ya tar­tı ile sa­tı­lan stan­dart mal­la­rın tes­li­mi öl­çü­le­rek ve­ya tar­tı­la­rak olur.149/b

 

  2. İstihlâk yo­lu ile kabz:

Alı­cı, sa­tın al­dı­ğı ma­lı he­nüz sa­tı­cı­nın elin­de iken istihlâk et­se bu bir kabz sa­yı­lır. Bu du­rum­da alı­cı­nın sa­tış be­de­li­ni öde­me­si ge­re­kir. Çün­kü tes­li­min ama­cı, alı­cı­ya sa­tın al­dı­ğı mal üze­rin­de ta­sar­ruf imkânı sağ­la­mak­tır. Sa­tı­la­nın istihlâk edil­me­si ise ger­çek bir ta­sar­ruf de­mek­tir.

Sa­tın alı­nan ma­lı ayıp­lı ha­le ge­tir­mek de onu te­lef et­mek gi­bi­dir. Meselâ; bir kim­se sa­tın al­dı­ğı bir oto­mo­bil­le, araç he­nüz sa­tı­cı­nın elin­de iken ka­za yap­sa, ayıp­lı ha­le ge­len bu ara­cı tes­lim al­mış sa­yı­lır.

Yi­ne alı­cı sa­tı­cı­ya, sa­tın al­dı­ğı buğ­da­yı un yap­ma­sı­nı em­ret­se, o da buğ­da­yı un ha­li­ne ge­tir­se, sa­tı­cı­nın alı­cı­nın em­riy­le ya­pa­ca­ğı fi­il, alı­cı­nın biz­zat ya­pa­ca­ğı fi­il ye­rin­de­dir.150

 

  3. Emânet ve­ya âriyet muâmelesinin sa­tış­ta kabz ye­ri­ne                geç­me­si:

Sa­tı­cı, sat­tı­ğı ma­lı alı­cı­nın ya­nı­na emânet ve­ya âriyet ola­rak bı­rak­sa, alı­cı bu­nun­la ma­lı kab­zet­miş sa­yı­lır. Çün­kü sa­tı­cı­nın ma­lı ema­net ve­ya âriyet ola­rak ver­me­si ge­çer­li de­ğil­dir. Bu yüz­den böy­le bir tes­lim kabz an­la­mı ta­şır.

Müş­te­ri sa­tın al­dı­ğı ma­lın üçün­cü bir ki­şi­ye ema­net ve­ya âriyet ola­rak ve­ril­me­si­ni is­te­se bu­nun­la da ma­lı kab­zet­miş sa­yı­lır. Çün­kü bu­ra­da emânet ve­ya âriyet ala­nın eli, alı­cı­nın eli gi­bi­dir. An­cak müş­te­ri ma­lı emânet, âriyet ve­ya ki­ra söz­leş­me­si ile doğ­ru­dan sa­tı­cı ya­nın­da bı­rak­sa, bu­nun­la kabz ger­çek­leş­miş ol­maz. Çün­kü alı­cı­nın ya­pa­ca­ğı bu ta­sar­ruf­lar ge­çer­li de­ğil­dir. Zi­ra sa­tı­cı­nın ma­lı ha­pis eli ile ve­ki­lin (nâib) eli­nin tek ki­şi­de top­lan­ma­sı dü­şü­nü­le­mez.151

 

  4. Sa­tı­lan ma­lın kabz­dan ön­ca üçün­cü bir ki­şi­nin fi­i­li ile te­lef                   ol­ma­sı ha­lin­de kabz:

Bu du­rum­da sa­tım ak­di ken­di­li­ğin­den or­ta­dan kalk­maz. Alı­cı için se­çim­lik hak do­ğar. Alı­cı is­ter­se sa­tım ak­di­ni fes­he­der, di­ler­se ka­bul edip sa­tış be­de­li­ni öder. Bu son du­rum­da alı­cı, ma­lı üçün­cü ki­şi­ye taz­min et­ti­rir. İş­te bu­ra­da, alı­cının ma­lı taz­min et­tir­me yo­lu­nu ter­cih et­me­si kabz hük­mün­de bu­lu­nur.152

 

  5. Bir kim­se­nin baş­ka bir se­bep­le elin­de bu­lu­nan ma­lı sa­tın                     al­ma­sı ha­lin­de kabz:

Bir kim­se­nin gasp ve­ya emânet gi­bi bir se­bep­le elin­de bu­lu­nan bir ma­lı sa­tın al­ma­sı ha­lin­de; gasp­ta mü­cer­ret sa­tım ak­di ile kabz iş­le­mi ger­çek­leş­miş sa­yı­lır. Çün­kü gas­be­di­len şey, gas­be­de­nin taz­min yü­küm­lü­lü­ğü al­tın­da­dır.

Emânet ola­rak el­de bu­lu­nan bir ma­lın bu kim­se ta­ra­fın­dan sa­tın alın­ma­sı­na ge­lin­ce bu­ra­da kabz iş­le­mi, mal akit mec­li­sin­de ha­zır olur ve­ya ya­nı­na gi­dip tes­lim al­ma­ya gü­cü ye­ter­se kabz iş­le­mi ger­çek­leş­miş bu­lu­nur. Çün­kü ema­net eli, taz­mi­nat eliy­le ay­nı ni­te­lik­te ol­ma­dı­ğı için bi­ri di­ğe­ri­nin ye­ri­ne geç­mez. Bir kim­se­nin ya­nın­da bu­lu­nan vedîa, âriyet, ki­ra ile tut­tu­ğu yer ve­ya or­tak ol­du­ğu şir­ket ma­lı gi­bi emânet hü­küm­le­ri­ne ta­bi olan bir ma­lı sa­tın al­ma­sı ha­lin­de yu­ka­rı­da be­lir­ti­len şe­kil­de ye­ni bir kabz iş­le­mi­ne ih­ti­yaç du­yu­lur.152/a

 

  D) Sa­tım Ak­di­nin Be­del­le­rin­de Kabz­dan Ön­ce Ta­sar­ruf:

 

  1. Men­kul­ler­de kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf:

Sa­tın alı­nan men­kul mal­la­rın tes­lim alın­maz­dan ön­ce baş­ka­sı­na sa­tıl­ma­sı ve­ya ba­ğış, ki­ra gi­bi bir hukukî ta­sar­ru­fa ta­bi tu­tul­ma­sı ca­iz de­ğil­dir. Bu ko­nu­da müc­te­hid­ler ara­sın­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Çün­kü Ne­bi (s.a); kab­ze­dil­me­yen şe­yin sa­tı­şı­nı ya­sak­la­mış­tır.153 Böy­le bir ya­sak, ya­sak­la­na­nın fa­sit ol­ma­sı­nı ge­rek­ti­rir. Tes­lim alın­ma­yan bir ma­lın üçün­cü bir şah­sa sa­tıl­ma­sı, bu ma­lın helâk ol­ma­sı ha­lin­de tes­lim zor­luk­la­rı­na ne­den olur. Çün­kü sa­tı­lan mal helâk olun­ca ilk akit bâtil olur, bu­na bağ­lı ola­rak son­ra­dan ma­lın sa­tıl­dı­ğı ikin­ci ve üçün­cü... akit­ler de bâtıl olur. Hz. Pey­gam­ber ken­di­sin­de ifa edi­le­me­me ris­ki (ga­rar) bu­lu­nan sa­tı­şı ya­sak­la­mış­tır. 154 Baş­ka bir ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur: “Bir gı­da mad­de­si­ni sa­tın alan kim­se onu kab­zet­me­dik­çe baş­ka­sı­na sat­ma­sın.”155 Bu­ra­da gı­da mad­de­si sı­nır­la­yı­cı de­ğil, ör­nek ka­bi­lin­den zik­re­dil­miş­tir.

Kabz­dan ön­ce sa­tış ya­sa­ğı bu­lun­maz­sa, bir ma­lın fi­ya­tı hiç yer de­ğiş­tir­me­den, hat­ta he­nüz mal üre­til­me­den yük­sel­ti­le­bi­lir. Böy­le­ce bir ta­kım ara­cı­lar hiç ma­lı gör­me­den ve­ya tes­lim al­ma­dan ka­ğıt üze­rin­de ka­zanç el­de et­miş olur­lar. Meselâ; üre­ti­ci şir­ket ile tü­ke­ti­ci ki­şi ara­sın­da bir­kaç ta­ne top­tan­cı, ko­mis­yon­cu, acen­ta ve­ya pe­ra­ken­de­ci ara­cı bu­lu­na­bil­mek­te­dir. Bun­lar özel­lik­le dar­lı­ğı çe­ki­len mal­lar­da, ger­çek­te mal he­nüz el­de mev­cut de­ğil­ken, ka­ğıt üze­rin­de kârlarını ek­le­ye­rek tü­ke­ti­ci­ye ma­lı ulaş­tı­rır­lar. Pi­ya­sa­da akı­cı­lık gi­bi gö­rü­nen bu iş­ler ger­çek­te fi­yat­la­rın sun’î ola­rak ar­tı­şı­na, mal ar­zı­nın kont­rol al­tın­da tu­tul­ma­sı­na, pi­ya­sa­ya kont­rol­lü mal sü­rül­me­si­ne çok el­ve­riş­li bir or­tam mey­da­na ge­tir­mek­te­dir. Kabz­dan ön­ce sa­tış ya­sa­ğı uy­gu­la­nın­ca ti­ca­ret mu­a­me­le­le­ri ge­çi­ci ola­rak bi­raz ağır­lık ka­za­na­cak, fa­kat bu­nun ar­dın­dan bir ta­kım ara­cı­lar or­ta­dan çık­mak zo­run­da ka­la­cak­tır. Çün­kü nak­li­ye, de­po ki­ra­sı, per­so­nel is­tih­da­mı gi­bi har­ca­ma­lar ara­cı­la­rı ve pa­ra­zit şir­ket­le­ri ara­dan çe­kil­me­ye zor­la­ya­cak­tır.156

Kâmil Mi­ras (ö.1376/1958) kabz­dan ön­ce sa­tı­şın pi­ya­sa­ya et­ki­si­ni şöy­le açık­lar: Sa­tın alı­nan bir ma­lın, kabz ve tes­lim alın­ma­dan ön­ce sa­tı­şı yo­lu açık bı­ra­kı­lır­sa, bir am­bar­da de­po edil­miş mal, ye­rin­den oy­na­ma­dan el­den ele, dil­den di­le do­la­şa do­la­şa se­bep­siz ye­re fi­ya­tı yük­sel­til­miş olur.157

 

  2. Sa­tış be­de­lin­de kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf:

Se­men­ler­de kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf­ta bu­lun­mak ca­iz­dir. Bir ma­la be­del ol­mak üze­re zim­met­te borç ola­rak (deyn) ka­la­bi­len şe­ye “se­men” de­nir. Al­tın, gü­müş, madenî ve­ya kâğıt pa­ra, dö­viz bu ni­te­lik­te ol­du­ğu gi­bi, öl­çü ve­ya tar­tı ile ya­hut stan­dart olup sa­yı ile alı­nıp sa­tı­lan şey­ler de mik­tar ve ni­te­lik­le­ri be­lir­le­ne­rek zim­met bor­cu ya­pı­la­bi­lir.158 Buğday, ar­pa, in­şa­at de­mi­ri, çi­men­to gi­bi.

Bu du­ru­ma gö­re, bir kim­se va­de­li sat­tı­ğı bir mal­dan do­ğan ala­cak­la­rı­nı, da­ha tes­lim al­ma­dan bu ala­ca­ğa ait çek ve­ya se­net­le­ri baş­ka­sı­na ci­ro ede­rek ta­sar­ruf­ta bu­lu­na­bi­lir. Bu ala­cak me­hir, ki­ra, baş­ka­sı­nın ma­lı­na ve­ya be­de­ni­ne ver­di­ği za­rar­dan do­ğan taz­mi­nat ala­ca­ğı ka­bi­lin­den de ola­bi­lir.

De­lil Al­lah el­çi­si­nin şu ha­di­si­dir. Hz. Ömer (ö.23/643) şöy­le der: “Ey Al­lah’ın Rasûlü! Biz­ler el-Bakî’de de­ve sa­tı­yo­ruz ve dir­hem (gü­müş pa­ra) ye­ri­ne di­nar (al­tın pa­ra) alı­yo­ruz; di­nar ye­ri­ne de dir­hem al­dı­ğı­mız olu­yor.” Hz. Pey­gam­ber şöy­le bu­yur­du: “Eğer bu iki cins pa­ra­yı o gü­nün fi­ya­tı ile de­ğiş­ti­rir ve ara­nız­da bir ala­cak ve­re­cek kal­mak­sı­zın bir­bi­ri­niz­den ay­rıl­mış ise­niz, bun­da bir sa­kın­ca yok­tur.”159 Bu ha­dis, alış-ve­riş sı­ra­sın­da be­lir­le­nen sa­tış be­de­li­nin, ta­raf­lar bir­bi­rin­den ay­rı­lın­ca­ya ka­dar baş­ka cins bir pa­ra­ya çev­ri­le­bi­le­ce­ği­ne delâlet eder. Bu­ra­da ilk ko­nu­şu­lan pa­ra­nın sa­tı­cı­ya tes­lim edil­miş ol­ma­sı da şart de­ğil­dir. Sa­tı­cı ve alı­cı o gü­nün ra­yi­ci üze­rin­den al­tın ye­ri­ne gü­müş ve­ya Türk pa­ra­sı ye­ri­ne baş­ka bir ül­ke pa­ra­sı­nı ka­bul ede­bi­lir­ler. Kar­şı­lık­lı rı­za olun­ca bun­da bir sa­kın­ca bu­lun­maz. Ay­nı pren­si­bi sar­raf­la­rın kul­la­nıl­mış al­tı­nı sa­tın al­dık­tan son­ra he­nüz pa­ra­sı­nı ver­me­den, ay­nı müş­te­ri­ye baş­ka zi­net sa­tı­şı­na da uy­gu­la­ya­bi­li­riz. Ör­ne­ğin; 100 gr. al­tı­nı sar­ra­fa sa­tan kim­se, bu­nun be­de­li olan pa­ra­yı al­ma­dan, ay­nı sar­raf­tan baş­ka zi­net­ler sa­tın al­sa ön­ce­ki ala­ca­ğı ye­ni al­dı­ğı zi­net­le­ri için mah­sup edi­le­bi­lir. Bu­ra­da ara­ya za­man gir­me­di­ği ve akit mec­li­si de­ğiş­me­di­ği için nesîe ve­ya faz­la­lık ri­ba­sı­nın mey­da­na gel­di­ği söy­le­ne­mez. Çün­kü as­hab-ı ki­ra­mın de­ve sa­tış­la­rın­da pa­zar­lık­ta ko­nuş­tuk­la­rı pa­ra­yı tes­lim et­me­den he­sap üze­rin­de an­la­şa­rak o gü­nün ra­yi­ci üze­rin­den baş­ka cins pa­ra ver­dik­le­ri an­la­şı­lı­yor. Baş­ka bir de­yim­le, mu­a­me­le bu şe­kil­de ya­pı­lır­sa bir sa­kın­ca­nın doğ­ma­ya­ca­ğı­nı Al­lah el­çi­si bil­di­ri­yor. Çün­kü ilk ko­nu­şu­lan pa­ra sa­tı­cı­ya tes­lim edi­lir, ye­ni­den ge­ri alı­na­rak onun ye­ri­ne baş­ka cins pa­ra ve­ri­lir­se bu ye­ni bir “sarf ak­di” olur. Ya­ni iki cins pa­ra bir­bi­riy­le pe­şin mü­ba­de­le edil­miş bu­lu­nur. Bu­nun ca­iz ol­du­ğun­da za­ten şüp­he yok­tur.

Ha­dis­te ya­sak­la­nan kabz­dan ön­ce sa­tış ya­sa­ğı zim­met bor­cu­na (deyn) ait ol­ma­yıp, mal­la il­gi­li olan bir ya­sak­la­ma­dır. Çün­kü sa­tı­lan bir ma­lın ken­di­si­nin kab­za ih­ti­ya­cı var­dır. Zim­met bor­cu ise zim­met­te hükmî bir mal olup, onun kab­zı be­de­li­ni kab­zet­mek su­re­tiy­le olur. Bu yüz­den zim­met bor­cun­da kabz, be­lir­li bir be­del üze­rin­de de­ğil, stan­dart olan (mislî) be­de­lin cin­si üze­rin­de ger­çek­le­şir.

Sarf ve se­lem ak­di se­men­de kabz­dan ön­ce ta­sar­ru­fun ca­iz olu­şu­nun is­tis­na­sı­dır. Al­tı­nın al­tın ve­ya gü­müş­le, pa­ra­nın baş­ka cins bir pa­ra ile de­ği­şi­mi bir sarf mu­a­me­le­si olup, bu­ra­da iki be­del­den her bi­ri bir ba­kı­ma sa­tı­lan şey, bir ba­kı­ma da sa­tış be­de­li ye­rin­de­dir. Bun­lar ih­ti­ya­ten sa­tı­lan mal (mebî’) sa­yı­la­rak kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf­ta bu­lun­ma­ma­lı­dır.

Pa­ra pe­şin stan­dart mal ve­re­si­ye sa­tı­lan bir akit olan se­lem­de ise mal (müs­le­mün fih) sa­tı­lan şey hük­mün­de­dir. Bu yüz­den zim­met bor­cu ol­mak­la bir­lik­te bun­da kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf ca­iz de­ğil­dir.160

 

  3. Gay­ri men­kul­ler­de kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf:

Ebû Ha­ni­fe (ö.150/767) ve Ebu Yu­suf’a (ö.182/798) gö­re, bir kim­se­nin sa­tın al­dı­ğı bir gay­ri men­kul üze­rin­de, kabz­dan ön­ce ta­sar­ruf­ta bu­lun­ma­sı ca­iz­dir. Ya­ni bir kim­se pa­ra­sı­nı ve­rip sa­tın al­dı­ğı, fa­kat he­nüz tes­lim al­ma­dı­ğı ar­sa, dükkân, da­i­re gi­bi bir ta­şın­ma­zı baş­ka­sı­na sa­ta­bi­lir. Da­yan­dık­la­rı de­lil “is­tih­san” pren­si­bi olup, alış-ve­ri­şin meşrû ol­du­ğu­nu bil­di­ren ayet­le­rin ge­nel an­la­mı ile istidlâl et­miş­ler­dir. Ni­te­kim Kur’an-ı Ke­rim’de şöy­le bu­yu­ru­lur: “Al­lah alış-ve­ri­şi helâl kıl­dı” 161;“Alış-ve­riş yap­tı­ğı­nız za­man şa­hit tu­tun” 162; “Mal­la­rı­nı­zı ara­nız­da hak­sız­lık­la ye­me­yin. An­cak ken­di rı­za­nız­la yap­tı­ğı­nız ti­ca­ret­le ye­me­niz helâldır.”163 Ge­nel an­lam­lı bu ayet­ler­de ta­şı­nır ve­ya ta­şın­maz mal ayı­rı­mı ya­pıl­ma­dı­ğı gi­bi, kabz­dan ön­ce ve­ya son­ra di­ye de bir ayı­rım ya­pıl­ma­mış­tır. Ki­ta­bın umum bil­di­ren aye­ti­nin, va­hid (ra­vi­si tek ka­lan) ha­ber­le tahsîsi de ca­iz de­ğil­dir. Di­ğer yan­dan ta­şın­ma­zın kabz­dan ön­ce sa­tıl­ma­sı ha­lin­de, ma­lın helâkı so­nu­cu sa­tı­cı­nın ta­ah­hü­dü­nü ye­ri­ne ge­ti­re­me­me ris­ki (ga­rar) de söz ko­nu­su de­ğil­dir. Çün­kü gay­ri men­kul­le­rin kı­sa dö­nem için­de de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­ma­sı ve­ya helâk ol­ma­sı ih­ti­ma­li az­dır. Te­o­rik ola­rak top­rak kay­ma­sı, su bas­ma­sı gi­bi ne­den­ler­le helâk dü­şü­nül­se bi­le, nâdir olan şe­ye iti­bar edil­mez.164 Bu pren­sip Me­cel­le’de şöy­le ifa­de­si­ni bul­muş­tur: “Alı­cı, kabz­dan ön­ce mebî’ akar ise baş­ka­sı­na sa­ta­bi­lir ve eğer men­kul ise sa­ta­maz.” 165

İmam Mu­ham­med (ö.189/805), Zü­fer (ö.158/775) ve Şâfiî’ye (ö.204/819) gö­re, gay­ri men­kul­le­rin kabz­dan ön­ce sa­tı­şı ca­iz de­ğil­dir. Da­yan­dık­la­rı de­lil; kabz­dan ön­ce sa­tış ya­sa­ğı bil­di­ren hadisin166 ge­nel an­la­mı, alı­cı­nın kab­zet­me­di­ği bir ma­lı ye­ni müş­te­ri­ye tes­li­me gü­cü­nün yet­me­me­si ve böy­le bir sa­tış­ta al­dan­ma (ga­rar) ris­ki­nin bu­lun­ma­sı­dır.167

İmam Mâlik’e (ö.179/795) gö­re ise yal­nız gı­da mad­de­le­ri­nin kabz­dan ön­ce sa­tı­şı ca­iz de­ğil­dir. Da­yan­dı­ğı de­lil; kabz­dan ön­ce sa­tış ya­sa­ğı bil­di­ren ha­dis­te yal­nız gı­da mad­de­si­nin zik­re­dil­me­si­dir.168 Di­ğer müc­te­hid­ler ise ha­dis­te­ki gı­da mad­de­si­ni sı­nır­la­yı­cı de­ğil ör­nek ka­bi­lin­den sa­yar. Çün­kü ay­nı üslûbu, ka­ra­bor­sa­cı­lık­ta ma­lı sak­la­ma sü­re­si­ni ve­ya mal çe­şi­di­ni ya­hut  sa­tın alı­nan şey­le­ri gün­lük ra­yiç fi­yat­la sa­ta­nın sa­da­ka ec­ri ka­za­na­ca­ğı­nı bil­di­ren ha­dis­ler­de ve ben­zer­le­rin­de gör­mek de müm­kün­dür. Ni­te­kim Ebu Yu­suf ka­ra­bor­sa­cı­lık­tan söz eden ha­dis­ler­de ge­çen “gı­da mad­de­le­ri (ta­am)” ifa­de­si­nin ör­nek ni­te­li­ğin­de ol­du­ğu­nu açık­ça be­lirt­miş­tir.