II. PİYASA FİYATI VEYA EMSAL FİYAT
A) Piyasa Fiyatının Oluşması:
Serbest piyasa ekonomisinde arz ve talebin karşılaşmasi ile oluşan kısa vadeli mübâdele bedeline piyasa fiyatı denir. Emsal fiyat, emsal değer, âdil kıymet veya rayiç bedel terimleri de aynı anlamı ifade eder. Piyasa fiyatlarının düşmesi veya yükselmesi arz ve talep dengesindeki dalgalanmaların bir sonucudur.
Piyasaya ihtiyaç miktarının altında mal sürülürse mal darlığı görülür ve fiyatlar yükselir. Çünkü mala talebin artması fiyatların yükselmesine yol açar. Buna karşılık piyasaya ihtiyacın üstünde mal sürülürse bu defa da, talep azlığından ötürü ucuzluk meydana gelir. Ancak bu durum maliyetin altında, yani zararına satışlara yol açacak dereceye ulaşırsa mal arzı kısılır, üretim azalır. Bu dalgalanmalar şeffaf bir piyasada fiyatlar istikrar buluncaya kadar devam eder. Başka bir deyimle arz ve talep dengesi kurulunca fiyatlar da istikrar bulur.
İşte piyasa fiyatlarının belirli bir noktada durmasını sağlamak için fiyatları dış müdahalelerle dondurmak yerine; arz ve talep arasındaki dengeyi sağlamak ve serbest rekabet engellerini ortadan kaldırmak daha sürekli bir çözümdür.10
B) Fiyatlarda Emsal Gözetilmesiyle İlgili Deliller:
İslâm'da bir malın değerini belirlemek için, kendi cinsinin günlük rayiç fiyatına başvurulur. Böylece o malın emsaline göre değeri ve fiyatı ortaya çıkmış olur.
Allah Rasûlünün Medine piyasasında zaman zaman yükselen fiyatlara müdahale etmesi istendiği halde, müdahale etmemesi ve ashab-ı kiramı serbest rekabet şartları içinde dürüst ticarete teşvik etmesi, piyasa fiyatının ölçü alınışına delildir.11
İslâma göre, başkasının standart (mislî) malına zarar veren kimse bunu misliyle tazmin eder. Telef edilen mal; hayvan, akar, kullanılmış nakil aracı gibi kıyemî mal niteliğinde ise, aynısı temin edilemeyeceği için değeri ile tazmin edilir. İşte bu gibi malların değerini bilirkişi piyasada bulunan benzerlerinin rayiç bedellerini dikkate alarak belirler.12
Ticaret mallarının zekâtı kırkta bir olarak kendi cinsinden verilebileceği gibi, malın değerinin kırkta biri de verilebilir. Zekât yükümlüsü bu konuda tercih hakkına sahiptir. İşte malın zekâtı değeri üzerinden para veya başka cins bir mal olarak verilmek istenirse bu mallara piyasa değerleri dikkate alınarak bilirkişi tarafından kıymet konulacaktır.13 Hz. Ömer hilafeti sırasında yaptığı bir piyasa kontrolünde üzüm tüccarı, Hâtib b. Ebî Beltea’nın fiyatlarını düşük bulur ve kendisine şöyle der:
“Taif’ten üzüm yüklü bir kervanın gelmekte olduğunu haber aldım. Onlar istemeyerek senin bu fiyatını rayiç bedel olarak kabul ederler. O halde, onların zarar görmemesi için ya fiyatını arttır, ya da malını topla, pazardan git. İstediğin yerde, dilediğin fiyata sat.”14 Ancak daha sonra Hz. Ömer’in, Hâtıb (r.a.)ın evine giderek; Sana söylediklerim ne emirdir, ne de hüküm; sadece halkın iyiliğini istediğim için söylediğim sözlerdir. Nerede ve nasıl istersen satabilirsin dediği nakledilir. Burada Hz. Ömer'in sonradan Hatıb’ı, serbest bırakması mal arzının artması üzerine fiyatların düşmesi sonucunu doğuracak niteliktedir. Diğer yandan bu durum ayni cins ve kalitedeki mallarda bazı fiyat farklılıklarının da olabileceğini gösterir.
Ünlü Mâlikî hukukçularından el-Bâcî (ö. 474/1081) çoğunluğun fiyatlarını, piyasa fiyatı olarak kabul eder. O, el-Muvatta şerhinde şöyle der: Bir kişi veya az sayıda bir grup, büyük çoğunluğa muhalefet ederek fiyatları düşürseler; onlara, ya büyük çoğunluğun sattığı fiyattan satış yapmaları, aksi halde alış-verişi terketmeleri bildirilir. Ancak bir kişi veya az sayıda kişiler fiyatları yükseltse çoğunluğa, bu zamlı fiyattan satış yapmaları veya alış-verişi terketmeleri emredilmez.15
Günün rayiç bedeli ile satış yapmanın caiz olduğunu gösteren başka bir delil Ashab-ı kiramdan Hakîm b. Hizâm (r.a)ın, Rasûlullah (s.a.) adına yaptığı şu alış-veriştir. Hz. Peygamber, adı geçen sababeye bir dînar para (yaklaşık dört gr. ağırlığında altın lira) vererek kendisi için bir kurbanlık koyun satın almasını ister. Bu para ile iki koyun satın alan Hakîm (r.a.), henüz pazar yerinden ayrılmadan hayvanların pahalanması üzerine bu iki koyundan birisini bir dînara satar ve elinde bir dinar, yedeğinde de bir koyunla Allah elçisine gelir. Hz. Peygamber parayı ve koyunu kabul eder ve Hakîm için hayır duada bulunur.16 Günümüzde kurban bayramı öncesinde bu çeşit satışlara rastlanır. Sabahtan hayvanların çokluğu buna karşılık alıcı azlığı yüzünden fiyatlar düşük iken, akşam üzeri hayvan azalır, alıcı çoğalırsa fiyatlar iki katına kadar çıkabilir. Bu da gösteriyor ki, başkalarının satış yaptığı fiyattan satan kimse bazı durumlarda yüzde yüzün üstünde de kâr yapmış olabilir. Eskiden kalmış ve çok ucuza alınmış olan bazı malları da yeni alınanları ile birlikte satarken bazan çok yüksek kâr yapıldığı düşünülür. Gerçekte malın satış yapıldığı tarihteki günlük değeri, asıldır. Çünkü mal satıldığında yerine yenisi satın alınırken yeni fiyatlar üzerinden alınacaktır. Bu durumda eski mallar önceki fiyatları ile satılırsa, tüccar için sermaye kaybı söz konusu olur. Ancak belki böyle bir malı satarken şu fiyata aldım denilmemeli, malın değeri budur denilmelidir. Aksi halde alıcı yanıltılmış olur.
Eskiden kalma malın yeni fiyatlar üzerinden maliyet veya kâr miktarı açıklanmaksızın satışı mümkün ve caizdir. Ancak alıcıya kâr miktarı açıklandığı takdirde doğru sözlü olmalıdır. Büyük Hanefî fakîhi es-Serahsî (ö. 490/1097), el-Mebsût isimli eserinde şöyle der: Bir kimse satın aldığı bir mala, alış fiyatından daha yüksek bir değer belirleyerek, bunun üzerine de belli bir kâr eklemek sûretiyle murabaha yolu ile satsa caiz olur. Artık bu durumda alıcıya karşı; Bu mal bana şu fiyata mal oldu veya bu malı şu fiyata aldım diyemez. Aksi halde yalana düşer. Burada yalana ruhsat yoktur. Alıcıya şöyle diyebilir: Bu malın değeri şudur veya bu malı şu kadar kârla satıyorum.17
Ebû Yûsuf'a göre, yukarıdaki durumda alıcı; tüccar ve esnafın mala alış fiyatının üstünde yeni bir fiyat uyguladıklarını biliyorsa satım akdi geçerli olur. bunu bilmiyorsa, satıcı müşteriyi yanıltmış sayılır ve onun, durumu öğrenince akdi bozma hakkı doğar. Bu, ihtiyaten böyledir. Çünkü mürabaha satışında ihtiyatlı davranmak gerekir. Hatta bu yeni fiyat ayarlaması, insanların bildikleri takdirde alış-verişe razı olmayacakları derecede yüksek olursa, başka bir deyimle fâhiş gabin derecesinde bulunursa, durum alıcıya açıklanmaksızın murabahalı satış yapılamaz.18 Sonuç olarak İslâm, miktarı belirli bir kâr haddinden çok serbest rekabetle oluşacak piyasa fiyatları içinde yer alan kârı meşrû kılmıştır. Ancak bu fiyatın da islâmî ölçüler içinde işleyen bir ticaret piyasasında oluşması gerekir. Piyasanın sağlıklı işleyebilmesi için İslâm'ın öngördüğü tedbirleri ve getirdiği yasaklamaları ileride açıklayacağız. Ancak önce aşırı fiyat veya fâhiş gabin nedir? Ölçü ve sınırları neden ibarettir? Bunu belirlemeye çalışacağız.