XI- ZİRAAT ORTAKÇILIĞI (MUZÂRAA)

A) Ziraat Ortakçılığının Kapsamı ve Delilleri:

İki ve daha çok kişinin tarım alanında ortaklaşa iş yapması ve elde edilecek ürünü paylaşmasıdır. Bir fıkıh terimi olarak şöyle tarif edilir: Bir taraftan arazi, diğer taraftan çalışma olmak üzere, çıkacak ürünün belirli oranlarda paylaşılması şartı ile yapılan bir ortaklık sözleşmesidir. Bu ortaklığa “müzâraa” veya “muhâbere” denir. Bahçe bir taraftan, ağaçların bakımı diğer taraftan olmak üzere yapılan bağ-bahçe ortaklığına ise “Müsâkat” adı verilir.

Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve Ahmed b. Hanbel’e göre, bir kimsenin toprağını çıkacak ürünün belli bir yüzdesi karşılığında “ziraat ortakçılığı” yoluyla vermesinde bir sakınca yoktur. Delil, Hz. Peygamber’in Hayber toprakları üzerindeki uygulamasıdır. İbn Ömer (r. anhümâ) şöyle der: “Allah’ın Rasulü, Hayber topraklarından çıkacak ekin ve meyvelerin yarısı Hayberli yahudilere ait olmak üzere anlaşma yaptı. Rasulullah (s.a), bu ürünlerden 80 ölçeği (16 ton) hurma, 20 ölçeği (4 ton) arpa olmak üzere toplam yüz ölçek ürünü kendi eşlerine veriyordu.” (235) Fetvaya esas olan görüş budur.

Ebu Hanife, Şafii ve Malik’e göre, araziyi çıkacak ürünün 1/3, 1/4 gibi bir payla vermek caiz değildir. Çünkü bu miktar, mechul bir bedeldir. Fakat miktarı belirli bir ürün zimmet borcu olarak belirlenirse caiz olur. Çünkü Hz. Peygamber muhabereyi (müzaraa) yasaklamakla birlikte; “zimmet borcu olan belirli bir şey karşılığında araziyi kiraya vermekte bir sakınca yoktur.” (236) buyurmuştur. İmam Malik ise yenilen veya içilen peşin bir şey karşılığında araziyi kiraya vermede “nesie ribası” bulunduğunu söyler.

Ancak sahabenin önde gelenleri topraklarını ziraat ortakçılığı yoluyla vermişler ve karşı çıkan olmadığı için icma meydana gelmiştir. Kays b. Müslim, Ebu Cafer’den şöyle dediğini nakletmiştir: “Ehl-i beytten Medine’ye hicret eden hiçbir kimse yoktur ki, ürününün, üçte biri veya dörtte biri ile ziraat ortakçılığı yapmış olmasın.” (237)

Nitekim Hz. Ömer, Osman, İbn Mes’ud ve Sa’d b. Ebi Vakkas gibi zatlar, topraklarını üçte bir veya dörtte bir nisbetinde ürün karşılığında ortaklığa vermişlerdir. (238)

İmam Ebu Yusuf ziraat ortakçılığını “mudarabe” ortaklığına kıyas eder. Müdarabe, bir kimsenin ticaret yapabilecek birisine sermaye olarak nakit para veya ticaret eşyası vererek kâra ikide bir veya üçte bir nisbetinde ortak olmasıdır. Bu çeşit ortaklıklar Kitap ve Sünnetle caiz görülmüştür. Bu duruma göre bir arazi hakkında yapılacak ziraat ortakçılığı da müdarabe akdine benzemektedir. Bu konuda ekin arazisi ile ağaçlı ve bahçeli topraklar arasında bir fark yoktur.

Toprağın nakit para karşılığında kiralanması da caizdir. Ancak bu çeşit kiralama Hz. Peygamber devrinde nakit para darlığı nedeniyle yaygın değildi. Hatta Allah’ın elçisi, ihtiyaç fazlası toprağı mümin kardeşine, ekip biçmek üzere meccanen vermesini tavsiye etmiştir.

Ziraat ortakçılığının rüknü, icab ve kabul olup aşağıdaki  hususları kapsaması gerekir.

1) Ortakçının işini bizzat yapması veya adamlarına yaptırması,

2) Üzerinde ortakçılık sözleşmesi yapılan toprak,

3) Ziraat işinde kullanılacak tarım aletleri

4) Toprağa ekilecek tohum.

 

B) Ziraat Ortakçılığının Şartları

Ziraat ortakçılığının geçerli olması ve tarafları anlaşmazlığa düşürmemesi için aşağıdaki şartlara uyulması gerekir:

1) Ziraat ortakçılığı yapacak kimselerin temyiz gücüne sahip olmaları gerekir. Ancak büluğ çağından önce ayrıca velinin icazeti de gereklidir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre, ziraat ortakçılığı sözleşmesinin geçerli olması için tarafların müslüman olması şart değildir. (239)

2) Tohumun cinsinin ve kimin tarafından verileceğinin belirlenmesi gerekir. Tohumun cinsinin buğday, arpa, pancar, pamuk gibi belirlenmesi, toprak sahibinin zarar görmesini önlemek içindir. Çünkü bazı ürünler toprağı ıslah ederken bazısı bozar ve sonraki yıllardaki verimini azaltabilir. Bu yüzden özellikle toprak sahibi, toprağına neyin ekilip biçileceğini önceden bilmek ister. Ancak şunu da belirtelim ki, toprak sahibi tohumun cinsini belirleme işini karşı tarafa bırakabilir. (240) Tohum miktarını belirlemek gerekmez. Çünkü toprağın ihtiyacı olan tohum miktarı örfte bellidir.

Ayrıca tohumun kimin tarafından verileceğinin de belirlenmesi gerekir. Çünkü tohum toprak sahibine ait olsa ziraat ortakçılığı, ortakçıyı kiralama; ortakçıya ait olsa, bu da bir çeşit toprağı kiralama niteliğinde olur. Bu bilinmezlik, akdin fesadına yol açar. Ancak Ebu Bekir el-Belhi’ye göre, bu durumda beldenin örfüne uyulur. (241)

3) Toprağın ziraate elverişli olması, sınırlarının belirlenmesi ve ortakzçıya tamamen teslim edilmesi gerekir. Çünkü toprak çorak ve bataklık olursa, normalin üstünde emek vermek ve masraf yapmak gerekebilir. Bataklığı kurutma ve suyunu kanala çekme gibi izleri devamlı kalıcı ve sonuçları akid süresi dışına taşıcı nitelikte olan işlerin ortakçı tarafından yapılması istenemez. Ancak akit sırasında mevsimin kış olması veşa geçici olarak suyun kesilmesi gibi durumlar akdin sıhhatine zarar vermez. (242)

Ziraat ortakçılığı yapılacak arazi büyük bir tarla olur ve bunun belli bir bölümü için akid yapılırsa, bu yerin sınırlarını belirlemek gerekir. Çünkü arazinin her tarafı aynı verimi sağlayamayacak durumda olabilir. Diğer yandan bu akidlerde toprak sahibinin de çalışması şart koşulmaz. Çünkü bu, toprağın karşı tarafa teslimine engel olur.

4) Çıkacak ürünün taraflar arasında hangi oranda paylaşılacağının belirlenmesi gerekir. Paylaşma ikide bir, üçte bir veya dörtte bir gibi şayi bir cüz olarak belirlenir. Taraflardan birisine muayyen bir miktar ürün vermek üzere yapılacak ortaklık fasiddir. Çünkü yalnız muayyen miktar kadar ürün elde edilirse, karşı tarafa hiç bir şey kalmaz. Bu durum anlaşmazlığa yol açar. (243)

5) Ortakçılık süresinin belirlenmesi gerekir. Süre belirtilmezse akid fasid olur. Bu süre hasada imkân verecek uzunlukta olmalıdır. Ayrıca bunun, taraflardan birisinin yaşamayacağı kadar uzun olmaması da gerekir. (244)

 

C) Ziraat Ortakçılığının Hükümleri

Ziraat ortakçılığı, usulune uygun olarak meydana gelince tarafların bir takım hak ve sorumlulukları ortaya çıkar:

1) Akitten sonra, ortakçının tarlayı serbestçe işleme ve ondan yararlanma hakkı doğar. Hasat zamanı gelince İslâm’daki ortaklık hükümleri uygulanır.

2) Ürünün yetişmesine yönelik tüm iş ve masraflar ortakçıya aittir. Çünkü bunlar, ziraat ortakçılığının kapsamına giren hususlardır.

3) Ürünün yetişip büyümesini tamamladıktan sonraki hasat, harman yerine taşıma ve daneyi sapından ayırma masrafları gibi harcamalar, taraflarca payları oranında karşılanır. (245)

4) Topraktan elde edilecek ürün, sözleşme şartlarına uygun biçimde paylaşılır.

5) Topraktan hiç ürün elde edilmediği takdirde, taraflardan hiç birisi diğerinden tazminat talebinde bulunamaz. Ancak ziraat ortakçılığı akdi şartlarına uyulmaması nedenile fasid olursa, hiç ürün elde edilememesi halinde ortakçı emsali kadar işçilik ücreti isteyebilir.

6) Toprak sahibi, ortakçıyı, tarlayı sürmeye zorlamak veya gerektiğinde engellemek hakkı vardır. Zorlama şu şekillerde olabilir:

a- Sözleşmede sürme şartı varsa ortakçı buna uymak zorundadır.

b- Sözleşmede bu hususa temas edilmemişse, o beldenin geleneklerine göre hareket edilir.

7) Taraflar akitten sonra, alacakları payı karşılıklı rıza ile azaltıp çoğalabilirler.

8) Fasit muzaraada çıkan ürünün tamamı tohum sahibine ait olur. Karşı taraf toprak sahibi ise “arazi kirası” ekip biçen taraf ise “ecr-i misil” alır. (246)