SE­Kİ­ZİN­Cİ BÖ­LÜM

İSLÂM’A GÖ­RE Kİ­RA­CI İLE Kİ­RA­YA VE­REN ARA­SIN­DA­Kİ İLİŞ­Kİ­LER

 

l Ki­ra Ak­di­nin Kap­sa­mı ve De­lil­le­ri

l Ki­ra Ak­di­nin Şart­la­rı

İSLÂM’A GÖ­RE Kİ­RA­CI İLE

Kİ­RA­YA VE­REN ARA­SIN­DA­Kİ İLİŞ­Kİ­LER

 

I- Kİ­RA AK­Dİ­NİN KAP­SA­MI VE DE­LİL­LE­Rİ

 

  A) İcâre Te­ri­mi ve Kap­sa­mı:

İcâre ke­li­me­si arap­ça olup; ki­ra­ya ver­mek, bir ­şey­den ya­rar­lan­ma hak­kı­nı sat­mak, ya­rar­la­nıl­ma­sı mü­bah olan bir şey­den bir be­del kar­şı­lı­ğın­da bel­li bir sü­re ya­rar­lan­mak üze­re, ki­ra söz­leş­me­si yap­mak an­lam­la­rı­na ge­lir. Ay­nı kök­ten ge­len is­ti’car “ki­ra ile tut­mak”, müs­te’cir ise “ki­ra ile tu­tan, ki­ra­cı” de­mek­tir.

Ki­ra ak­di­nin ko­nu­su “ya­rar­lan­ma” olup iki­ye ay­rı­lır.

1. Bir men­kul ve­ya gay­ri men­kul­den ya­rar­lan­mak üze­re ya­pı­lan “ki­ra söz­leş­me­si”. Bir iş ye­ri­ni, da­i­re­yi, ara­zi­yi, ara­cı ve­ya hay­va­nı ki­ra­la­mak gi­bi.

2. Bir kim­se­nin eme­ği­ni baş­ka­sı­na ki­ra­la­ma­sı. Bu­na “iş ak­di” ve­ya “hiz­met söz­leş­me­si” de­nir. Üc­ret ve­ya ma­aş kar­şı­lı­ğın­da iş­çi ve­ya me­mur ça­lış­tır­mak, sanatkâra üc­ret­le iş yap­tır­mak gi­bi. İş ak­di­ni yu­ka­rı­da in­ce­le­di­ği­miz için, bu­ra­da “icâre”nin yal­nız men­kul ve gay­rı men­kul ki­ra­sı ile il­gi­li yö­nü­nü açık­la­ya­ca­ğız. Bu mu­a­me­le için de “ki­ra ak­di” ve­ya “ki­ra söz­leş­me­si” ifa­de­si­ni kul­la­na­ca­ğız.

Ki­ra söz­leş­me­si, bir mal üze­rin­de yal­nız ya­rar­lan­ma hak­kı mey­da­na ge­ti­rir. Bu yüz­den ken­di­si­ni (ayn) tü­ket­mek­le ya­rar­lan­ma müm­kün olan şey­ler ki­ra söz­leş­me­si­ne el­ve­riş­li de­ğil­dir. Meselâ; al­tın, gü­müş, pa­ra, dö­viz, yi­ye­cek ve içe­cek mad­de­le­ri gi­bi ayn’ı tü­ke­til­me­dik­çe ya­rar­la­nı­la­ma­yan şey­ler üze­rin­de ki­ra söz­leş­me­si ya­pı­la­maz. Çün­kü ki­ra­da ak­din ko­nu­su, ma­lın ken­di­si de­ğil, o şey­den ya­rar­lan­ma­dır. Bu pren­si­bi şu şe­kil­de ifa­de ede­bi­li­riz: Ken­di­sin­den ayn’ı de­vam et­mek­le bir­lik­te ya­rar­lan­mak müm­kün ve ca­iz olan her şe­yin, ki­ra söz­leş­me­si­ne ko­nu ol­ma­sı da müm­kün­dür. Fa­kat ya­rar­lan­mak an­cak ken­di­si­ni tü­ket­mek­le müm­kün ola­bi­len şey­ler ise ki­ra ak­di­ne el­ve­riş­li de­ğil­dir.

Ha­ne­fi­le­re gö­re ki­ra ak­di; bir be­del kar­şı­lı­ğın­da ya­rar­lan­ma üze­ri­ne ya­pı­lan bir akit­tir. 1 Mâlikî ve Hanbelîlerin ta­ri­fi ise şöy­le­dir: Ki­ra ak­di, bir şe­yin mü­bah men­fa­at­le­ri­ni, bir be­del kar­şı­lı­ğın­da, bel­li bir sü­re mülk ola­rak ver­mek­tir. 2

  B) Ki­ra Ak­di­nin Meşrû Ol­du­ğu­nu Gös­te­ren De­lil­ler:

Ki­ra ak­di­nin ca­iz olu­şu Ki­tap, Sün­net ve İcmâ de­lil­le­ri­ne da­ya­nır.

Al­la­hü Teâlâ şöy­le bu­yu­rur: “(Bo­şa­dı­ğı­nız) ka­dın­lar si­zin için (ço­cu­ğu­nu­zu) em­zi­rir­ler­se on­la­ra üc­ret­le­ri­ni ve­rin ve ara­nız­da gü­zel­lik­le ko­nu­şup an­la­şın.” 3

Hz. Şu­ayb’ın, Mu­sa aley­his­se­lam’la se­kiz ve­ya on yıl­lık iş söz­leş­me­si yap­tı­ğı­nın Kur’an-ı Ke­rim’de ha­ber ve­ril­me­si de bir in­sa­nın baş­ka bi­ri­si­nin eme­ğin­den bir be­del kar­şı­lı­ğın­da ya­rar­lan­ma­sı­nın ca­iz ol­du­ğu­nu gös­te­rir. 4

Sa­id b. el-Mü­sey­yeb’in Sa’d b. Ebi Vak­kas (r.a)’ten nak­let­ti­ği­ne gö­re, Sa’d şöy­le de­miş­tir: “Bir ara­zi­yi, iyi ürün ve­ren kıs­mı kar­şı­lı­ğın­da ki­ra­lı­yor­duk. Hz. Pey­gam­ber bu­nu bi­ze ya­sak­la­dı ve bun­la­rı al­tın ve­ya gü­müş pa­ra kar­şı­lı­ğın­da ki­ra­la­ma­mı­zı em­ret­ti.” 5 Bir çok sa­ha­be ara­zi­le­ri­ni ki­ra­ya ver­miş­tir.

Sa­ha­be, ki­ra ak­di­nin ca­iz ol­du­ğu ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği için­de­dir. Çün­kü in­san­la­rın bu mu­a­me­le­ye ih­ti­ya­cı var­dır. Eş­ya­nın sa­tı­mı ca­iz olun­ca, ya­rar­lan­ma ama­cıy­la ki­ra­ya ve­ril­me­si de ca­iz olur. 6

Ki­ra ak­di­nin rük­nü, icap ve ka­bül­dür. Ço­ğun­luk müc­te­hit­ler ise bu­na ta­raf­la­rı, üc­ret ve ya­rar­lan­ma­yı da ek­ler­ler.

 

  C- Ki­ra Ak­di­nin Şart­la­rı:

Sa­tım ak­din­de ol­du­ğu gi­bi, ki­ra ak­din­de de dört şart ara­nır. Bun­lar; mey­da­na gel­me (in’ikad), yü­rür­lük (nefâz), sıh­hat ve bağ­la­yı­cı­lık (lüzûm) şart­la­rı­dır.

 

1. Mey­da­na gel­me şart­la­rı (in’ikad):

Bun­lar da, ki­ra ak­di­nin ta­raf­la­rı, ak­din ken­di­si ve­ya akit ye­ri ile il­gi­li ol­mak üze­re üçe ay­rı­lır.

Ki­ra ak­din­de ta­raf­la­rın tem­yiz gü­cü­ne sa­hip ol­ma­sı ye­ter­li­dir. Bir ço­cuk or­ta­la­ma ye­di yaş­la­rın­da iyi ile kö­tü­yü, ya­ra­rı­na olan­la za­ra­rı­na bu­lu­na­nı ayır­ma­ya baş­lar. Bu­na gö­re gay­ri mü­mey­yiz ço­cuk­lar­la akıl has­ta­la­rı­nın ya­pa­ca­ğı ki­ra söz­leş­me­si ge­çer­li de­ğil­dir. Ye­di ya­şın­dan bü­yük olup da he­nüz er­gin ol­ma­yan ço­cuk ki­ra söz­leş­me­si yap­sa bu ve­li­si­nin ica­ze­ti­ne bağ­lı ola­rak sa­hih olur. Çün­kü mü­mey­yiz kü­çü­ğün hem ya­ra­rı­na hem de za­ra­rı­na ola­bi­len ta­sar­ruf­lar ve­li­si­nin kont­ro­lü al­tın­da ge­çer­li­lik ka­za­nır. Alış-ve­riş, ki­ra ve ipo­tek mu­a­me­le­le­ri bun­lar ara­sın­da sa­yı­la­bi­lir.

Şâfiî ve Han­be­li­le­re gö­re ise bu gi­bi akit­le­ri ya­pa­cak olan kim­se­nin akıl­lı ve er­gin ol­ma­sı şart­tır.7

 

2. Yü­rür­lük şart­la­rı (nefâz):

Bir ki­ra söz­leş­me­si­nin yü­rür­lük ka­zan­ma­sı için ki­ra­ya ve­re­nin mülk sa­hi­bi ol­ma­sı ve­ya onu tem­si­le yet­ki­li bu­lun­ma­sı ge­re­kir. Bu­na gö­re yet­ki­siz ki­şi­nin (fuzûlî) ya­pa­ca­ğı ki­ra söz­leş­me­si, an­cak mülk sa­hi­bi­nin son­ra­dan izin ver­me­siy­le ge­çer­li­lik ka­za­nır.

Ki­ra ak­di, kar­şı­lık­lı rı­za ile mey­da­na ge­lir. Söz­leş­me ko­nu­su olan “ya­rar­lan­ma”nın, an­laş­maz­lı­ğa yol aç­ma­ya­cak öl­çü­de be­lir­li ol­ma­sı ge­re­kir. Bu da ya­rar­lan­ma­nın ye­ri­ni, ko­nu­su­nu ve sü­re­si­ni be­lir­le­mek­le ger­çek­le­şir. 8 Meselâ; fi­lan­ca yer­de­ki da­i­re­yi mes­ken ola­rak kul­lan­mak üze­re üç yıl sü­re ile ve ay­lık şu ka­dar be­del­le ki­ra­la­mak gi­bi.

3. Sıh­hat şart­la­rı:

Ki­ra ak­di­nin ca­iz ol­ma­sı için ak­din ta­raf­la­rı, ko­nu­su, ma­hal­li ve ki­ra be­de­li ile il­gi­li ol­mak üze­re aşa­ğı­da­ki şart­la­ra uyul­ma­sı ge­re­kir.

a) Ta­raf­la­rın rı­za­sı:

Alış-ve­riş­te ol­du­ğu gi­bi, ki­ra söz­leş­me­sin­de de ta­raf­la­rın rı­za­sı­nın bu­lun­ması ge­re­kir. De­lil şu ayet­tir: “Ey iman eden­ler! Bir­bi­ri­ni­zin mal­la­rı­nı ha­ram yol­lar­la ye­me­yi­niz. Me­ğer ki o mal­lar siz­den kar­şı­lık­lı rı­za­ya da­ya­nan bir ti­ca­ret ma­lı ola.”9 Ki­ra ak­di ma­lın mal­la mü­ba­de­le­si ol­du­ğu için, bun­da da ti­ca­ret özel­li­ği var­dır.

b) Ak­din ko­nu­su:

Ya­rar­lan­ma olup, an­laş­maz­lı­ğı gi­de­re­cek de­re­ce­de be­lir­li ol­ma­sı ge­re­kir. Akit ko­nu­su, an­laş­maz­lı­ğa gö­tü­re­cek de­re­ce­de be­lir­siz olur­sa ki­ra ak­di sa­hih ol­maz. Çün­kü bu du­rum tes­li­me en­gel olur. Ko­nu­nun bi­lin­me­si; ya­rar­lan­ma­nın ye­ri­ni, sü­re­si­ni ve­ya iş söz­leş­me­sin­de ya­pı­la­cak işi be­ri­le­mek­le ger­çek­le­şir.

4. Ki­ra sü­re­si­ni be­lir­le­me:

Ev, da­i­re, dükkân, ara­zi ve ben­ze­ri yer­le­rin ki­ra­lan­ma­sı ha­lin­de ki­ra sü­re­si­nin be­lir­len­me­si ge­re­kir. Çün­kü sü­re be­lir­len­mez­se, akit ko­nu­su olan ya­rar­lan­ma­nın mik­ta­rı be­lir­li ha­le ge­le­mez.

Ço­ğun­luk müc­te­hit­le­re gö­re, ki­ra sü­re­si uzun ve­ya kı­sa her­han­gi bir sü­re için ge­çer­li­dir. En uzun sü­re için bir sı­nır ko­nul­ma­mış­tır. Bu yüz­den ma­lın ka­la­bi­le­ce­ği en uzun sü­re dik­ka­te alı­na­rak ki­ra söz­leş­me­si ya­pı­la­bi­lir. An­cak va­kıf mal­lar bun­dan müs­tes­na­dır. Ter­cih edi­len gö­rü­şe gö­re, bun­lar­da uzun sü­re­li ki­ra­la­ma ca­iz de­ğil­dir. Çün­kü sü­re çok uza­yın­ca ki­ra­cı, mülk id­di­a­sın­da bu­lu­na­bi­lir. Bu sü­re gay­ri men­kul­ler­de üç, men­kul mal­lar­da ise bir yıl­dır. Ye­ti­min ma­lı­nı ki­ra­la­ma­da da ay­nı esas uy­gu­la­nır.10

Ay­lık ve­ya yıl­lık ola­rak ya­pı­lan ki­ra söz­leş­me­sin­de, ki­ra­nın ne za­man baş­la­ya­ca­ğı be­lir­len­me­miş­se, ki­ra, akit­ten son­ra­ki ayın ba­şın­dan iti­ba­ren baş­la­mış sa­yı­lır.

Ki­ra söz­leş­me­si ayın ba­şın­da bir ay, bir­kaç ay ve­ya be­lir­li yıl­lar için ya­pıl­mış­sa, ki­ra sü­re­si­nin so­nu­na ka­dar “ay he­sa­bı” yü­rü­tü­lür. Eğer ki­ra sü­re­si ayın için­de baş­la­mış­sa, her ay otuz gün iti­bar edi­le­rek “gün­le­re gö­re” he­sap ya­pı­lır.

Ebu Ha­ni­fe’den baş­ka bir ri­va­ye­te, İmam Mu­ham­med'e ve Şâfiîlere gö­re ise, bir kim­se ayın için­de bir evi yıl­lık ola­rak ki­ra­la­sa, bu ilk ayın ge­ri ka­lan kıs­mı­nı gün ola­rak ta­mam­lar. On­bir ay otur­duk­tan son­ra, on ikin­ci ay­da ilk ay­dan ka­lan gün­le­ri ta­mam­lar. Bu­ra­da, ay he­sa­bı ya­nın­da ilk ve son ay­da gün he­sa­bı ile bir yı­lı ta­mam­la­mak söz ko­nu­su olur. 11

Ki­ra ko­nu­sun­da ayın ve­ya yı­lın şemsî ya da kamerî olu­şu­nu bel­de­le­re gö­re be­lir­le­mek ge­re­kir. Şemsî ay ve yı­lın kul­la­nıl­dı­ğı ül­ke­ler­de kamerî’yi esas al­mak ba­zı zor­luk­lar mey­da­na ge­ti­re­ce­ği gi­bi, kamerî ay ve yı­lı esas al­mış olan bir İslâm top­lu­mun­da da şemsî olan ay ve yıl he­sap­la­rı güç­lük do­ğu­rur. An­cak İslâm’da na­maz, oruç, hac, zekât, fit­re, id­det he­sap­lan­ma­sı gi­bi bir­çok ko­nu­da kamerî ay­lar esas alın­mış, ayet ve ha­dis­ler­de­ki he­sap­la­ma­lar bu­na gö­re ya­pıl­mış­tır. Bun­la­rı de­ğiş­tir­mek müm­kün ol­maz. Bel­ki ha­zır­la­na­cak olan şemsî ve kamerî or­tak tak­vim­ler­de iki çe­şit ta­rih­le­ri de bir­lik­te gös­te­re­rek mü­min­le­re uy­gu­la­ma­da ko­lay­lık­lar sağ­lan­mış bu­lu­nur. Hz. Pey­gam­be­rin “Müs­lü­man­lar ken­di ara­la­rın­da be­lir­le­dik­le­ri şart­la­ra uyar­lar.” 12 ha­di­si, kamerî ayı ge­rek­tir­me­yen mu­a­me­le­ler­de sü­re ser­best­li­ği­ne işa­ret eder.

Ço­ğun­luk müc­te­hit­le­re gö­re, top­lam ki­ra sü­re­si be­lir­len­mek­si­zin haf­ta­lık, ay­lık ve­ya yıl­lık ki­ra be­de­li tes­pit edi­le­rek ki­ra söz­leş­me­si ya­pıl­sa, böy­le bir akit yal­nız bi­rin­ci ay için bağ­la­yı­cı (la­zım) olur. Bun­dan son­ra­ki ay­lar ise, aya gi­rip gün al­ma­dık­ça bağ­la­yı­cı ol­maz. Her ye­ni ay gir­dik­çe ki­ra söz­leş­me­si, ön­ce­ki şart­lar­la ye­ni­len­miş sa­yı­lır. De­lil “teâtî sa­tı­şı”na kı­yas­tır. Pa­ra­yı ve­rip, fi­ya­tı ön­ce­den bi­li­nen ma­lı, ko­nuş­mak­sı­zın al­mak ca­iz ol­du­ğu gi­bi, ile­ri­ki ay­lar­da da ki­ra ön­ce­ki rı­za­ya da­ya­lı ola­rak de­vam et­miş bu­lu­nur. 13

Şafiîlere gö­re ise ki­ra sü­re­si­nin be­lir­siz ol­ma­sı yü­zün­den böy­le bir ki­ra söz­leş­me­si ge­çer­siz olur.14

5. Ki­ra­ya ve­ri­len ye­rin kul­lan­ma şek­li­ni be­lir­le­me:

Bir ev, da­i­re, dük­kan, de­po, na­kil ara­cı gi­bi bir men­kul ve­ya gay­ri men­ku­lü ki­ra­ya ve­rir­ken ne amaç­la kul­la­na­ca­ğı be­lir­len­me­se de ki­ra söz­leş­me­si ge­çer­li olur. An­cak kul­lan­ma şek­li be­lir­len­me­yen mut­lak ki­ra söz­leş­me­sin­de, o bel­de­nin ör­fü esas alı­nır. Ki­ra­cı böy­le bir yer­de baş­ka­sı ile bir­lik­te biz­zat ka­la­bi­le­ce­ği gi­bi, ken­di­sin­den baş­ka­la­rı­nı da ki­ra (alt ki­ra) ve­ya âriyet yo­luy­la bu yer­de otur­ta­bi­lir. Ora­ya eş­ya ve baş­ka şey­ler ko­ya­bi­lir. An­cak bi­na­ya za­rar ve­re­cek ve­ya za­yıf­la­ta­cak şek­li­de kul­la­na­maz. Meselâ; de­mir­ci, bo­ya­cı, de­ğir­men­ci, de­ri ta­bak­çı­sı gi­bi mes­lek­ler­le bu yer­de ken­di­si de uğ­ra­şa­maz, bu işi ya­pa­cak olan baş­ka­la­rı­na da ki­ra ile dev­re­de­mez.

Ara­zi­yi kul­lan­ma şe­kil­le­ri fark­lı ola­bil­di­ği ve ba­zı kul­la­nım­lar top­ra­ğa za­rar ver­di­ği için, ara­zi üze­rin­de ya­pı­la­cak ki­ra söz­leş­me­sin­de yer al­ma­sı ge­re­ken hu­sus­lar Me­cel­le’de sa­de­leş­miş şek­li­ye şöy­le be­lir­len­miş­tir: “Ara­zi ki­ra­lan­ma­sın­da; a) Sü­re­nin be­lir­len­me­si, b) Han­gi iş için kul­la­nı­la­ca­ğı­nın tes­bi­ti, c) Zi­ra­at ya­pı­la­cak­sa, eki­le­cek ürün çe­şi­di­nin be­lir­len­me­si, d) Ve­ya is­te­di­ği ürü­nü ek­me­de ki­ra­cı­nın ser­best bı­ra­kıl­ma­sı ge­re­kir.” 15

Araç ve­ya hay­van ki­ra­la­ma­da; yü­kün çe­şi­di, mik­ta­rı, ki­ra sü­re­si ve­ya gi­di­le­cek me­sa­fe söz­leş­me­de be­lir­len­me­li­dir.

Ebu Ha­ni­fe’ye gö­re sü­re ve gi­di­le­cek yol bir­lik­te şart ko­şu­lur­sa ki­ra ak­di fa­sit olur. Çün­kü bun­la­rın her iki­si ki­ra ak­di­nin ko­nu­su ola­bi­lir. Yal­nız sü­re üze­rin­de an­laş­ma ile “özel iş­çi”, iş üze­ri­ne ya­pı­lan akit­le ise “or­tak iş­çi” söz ko­nu­su olur ki, bun­la­rın hü­küm­le­ri fark­lı­dır.

Ebu Yu­suf ve İmam Mu­ham­med’e gö­re ise sü­re ve me­sa­fe bir­lik­te şart ko­şu­la­bi­lir. Bun­la­ra gö­re ger­çek­te ki­ra ak­di­nin ko­nu­su “nak­li­ye işi” olur. Sü­re­nin şart ko­şul­ma­sı işi ça­buk­laş­tır­mak için­dir. 16

6. Ki­ra ko­nu­su ma­lın ha­ki­ka­ten ve şer’an tes­li­mi­nin müm­kün ol­ma­sı:

Ki­ra­cı­nın ki­ra­lık yer­den tam ola­rak ya­rar­la­na­bil­me­si için bu ye­ri tes­lim al­ma­sı ge­re­kir. Bu yüz­den tes­li­mi müm­kün ol­ma­ya­cak ye­rin ki­ra­sı da ca­iz de­ğil­dir. or­tak bir ma­lı (muşû') yal­nız or­tak­lar­dan bi­ri­si­nin ki­ra­ya ver­me­si Ebu Ha­ni­fe, Zu­fer ve Hanbelîlere gö­re ca­iz de­ğil­dir. Meselâ; bir da­i­re­de dört­te bir his­se­si olan kim­se bu his­se­si­ni baş­ka­sı­na ki­ra­ya ver­se ki­ra söz­leş­me­si­ni uy­gu­la­ma imkânı bu­lun­maz. An­cak bir or­tak di­ğer or­ta­ğa ki­ra­ya ve­rir­se bu müm­kün ve ca­iz olur. Çün­kü ki­ra­cı or­tak; mül­kün bir bö­lü­mü­nü ma­lik, di­ğer bö­lü­mü­nü de ki­ra­cı sı­fa­tıy­la elin­de tut­muş olur. 17

Ebu Yu­suf, İmam Mu­ham­med ve ço­ğun­luk müc­te­hit­le­re gö­re his­se­li gay­ri men­ku­lün or­ta­ğa ve­ya baş­ka­sı­na ki­ra­ya ve­ril­me­si ca­iz­dir. Çün­kü or­tak ma­lın bo­şal­tı­la­rak ve­ya or­tak­lar ara­sın­da ge­li­ri pay­la­şı­la­rak ki­ra­cı­ya tes­li­mi müm­kün­dür. Ni­te­kim böy­le bir pa­yın sa­tı­şı da ca­i­zir. Za­ten ki­ra ak­di, bir sa­tış tü­rün­den iba­ret­tir. 18

Di­ğer yan­dan döl hay­va­nı­nın üc­ret kar­şı­lı­ğın­da di­şi­le­re aş­ma­sı, eği­til­miş kö­pe­ğin ve­ya do­ğa­nın av­cı­lık için üc­ret­le tu­tul­ma­sı ca­iz ol­maz. Çün­kü ki­ra­cı­nın bun­lar­dan ya­rar­lan­ma­ya gü­cü yet­me­ye­bi­lir. Zi­ra döl hay­va­nı­nı aş­ma­ya, kö­pek ve­ya do­ğa­nı av­lan­ma­ya zor­la­mak müm­kün ol­maz. Ha­ne­fi, Şâfiî ve Hanbelîlerin gö­rü­şü bu­dur. De­lil şu ha­dis­tir: “Nebî (s.a) döl hay­va­nı­nın baş­ka­sı­nın hay­va­nı­na aş­mak üze­re ki­ra­lan­ma­sı, ya­ni bu aş­ma­dan ötü­rü alı­na­cak üc­re­ti ya­sak­la­dı.” 19 Ha­dis­te, hay­van sa­hip­le­ri­nin ih­ti­yaç duy­du­ğu aş­ma işi­nin üc­ret­siz ya­pıl­ma­sı­na teş­vik var­dır.

İmam Ma­lik’e gö­re ise, bu­ra­da hay­van bel­li sü­re için ki­ra­lan­mış olur ve di­ğer ya­rar­lan­ma­lar gi­bi bu da ca­iz olur. 20

7. Ki­ra­la­nan şey­den ya­rar­lan­ma­nın şer’an mü­bah ol­ma­sı:

Bir İslâm bel­de­sin­de zimmînin (hris­ti­yan ve­ya ya­hu­di va­tan­daş) bir gay­ri men­ku­lü müs­lü­man­dan, ora­sı­nı ki­li­se edin­mek, şa­rap sat­mak, mey­ha­ne yap­mak ve­ya ku­mar oy­nat­mak üze­re ki­ra­la­ma­sı ca­iz de­ğil­dir. Çün­kü bu ki­ra­la­ma Al­lah’a is­yan (ma’sı­yet) için­dir. Ço­ğun­luk müc­te­hit­le­rin gö­rü­şü bu­dur. Ebu Ha­ni­fe’ye gö­re ise zim­met eh­li­nin böy­le bir ye­ri müs­lü­man­dan ki­li­se edin­mek için ki­ra­la­ma­sı ca­iz­dir. Ebu Ha­ni­fe dö­ne­min­de Irak yö­re­sin­de mecusî olan zimmîler var­dı ve on­la­rın aça­ca­ğı ki­li­se müs­lü­man­la­rın kü­çük düş­me­si­ne yol aç­mı­yor­du.”21

Bir evi, dük­ka­nı, iş ye­ri­ni, ara­cı, hay­va­nı ki­ra­la­mak bun­lar­dan ya­rar­lan­mak şer’an mü­bah ol­du­ğu için ca­iz­dir.

Al­lah’a is­yan için üc­ret­le adam tut­mak ca­iz de­ğil­dir. Bir kim­se­nin ha­ram oyun, eğ­len­ce için, er­kek ve­ya ka­dı­nı üc­ret­le tut­ma­sı; hak­sız ye­re bi­ri­si­ni öl­dür­mek, hap­set­mek, döv­mek ve­ya baş­ka bir hak­sız­lık yap­mak üze­re adam ki­ra­la­ma­sı ca­iz de­ğil­dir. Çün­kü bu şer’an mü­bah olan bir ya­rar­lan­ma de­ğil­dir. 22

D) Ki­ra Be­de­li İle İl­gi­li Şart­lar:

1. Ki­ra be­de­li­nin ni­te­lik­le­ri:

Ki­ra ak­din­de be­del, sa­tış ak­din­de­ki be­del (se­men) gi­bi­dir. Bu yüz­den sa­tış­ta be­del ola­bi­len şey­ler ki­ra be­de­li ola­rak da be­lir­le­ne­bi­lir. Na­kit pa­ra al­tın, gü­müş, buğ­day, ar­pa, gi­bi öl­çü ve­ya tar­tı ile alı­nıp sa­tı­lan ve “mis­li­yat” de­ni­len şey­ler bu ni­te­lik­te­dir.

Di­ğer yan­dan ki­ra be­de­li­nin ki­ra ko­nu­su cin­sin­den ol­ma­ma­sı ge­re­kir. Bir ev­de otur­ma kar­şı­lı­ğı, ken­di evin­de oturt­ma, hiz­met kar­şı­lı­ğı hiz­met, bin­me kar­şı­lı­ğı bin­me, ekip-biç­me kar­şı­lı­ğı ekip biç­me gi­bi. Ha­ne­fi­le­re gö­re bu fa­iz (ri­ba)’e yol açar. Çün­kü on­lar ne­sie (va­de­ye bağ­lı) ri­ba­sın­da ak­din ha­ram olu­şu­na el­ve­riş­li ola­rak, yal­nız cins bir­li­ği­ne iti­bar eder­ler. Ki­ra ak­din­de ya­rar­lan­ma par­ça par­ça (za­man iler­le­dik­çe) mey­da­na gel­di­ği için akit sı­ra­sın­da he­nüz mev­cut de­ğil­dir. Bu yüz­den ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin kab­zı (tes­lim al­ma­sı) ge­ci­kir ve nesîe ri­ba­sı ger­çek­le­şir. Şâfiîlere gö­re ise, cins bir­li­ği, tek ba­şı­na ri­ba se­be­biy­le ak­di ha­ram kıl­maz. 23

Ebu Ha­ni­fe’ye gö­re ki­ra be­de­li­nin öde­me şek­li kül­fet ve mas­ra­fı ge­rek­ti­re­cek­se “öde­me ye­ri”nin de be­lir­len­me­si ge­re­kir. Ebu Yu­suf ve İmam Mu­ham­med’e gö­re ise bu, şart ol­ma­yıp, öde­me ye­ri ko­nu­şul­ma­mış­sa pren­sip ola­rak ki­ra söz­leş­me­si­nin ya­pıl­dı­ğı yer, öde­me ye­ri sa­yı­lır. 24

Ki­ra be­de­li­nin üze­rin­de akit ya­pı­lan şe­yin bir cüz’ü de ol­ma­ma­sı ge­re­kir. Bu­na gö­re ka­sa­bın bir hay­va­nı, de­ri­si kar­şı­lı­ğın­da kes­me­si, de­ğir­men­ci­nin bir mik­tar buğ­day ve­ya ke­pek kar­şı­lı­ğın­da buğ­da­yı öğüt­me­si ca­iz ol­maz. Çün­kü be­del ya­pı­lan de­ri­nin ne şe­kil­de çı­ka­ca­ğı ve­ya buğ­da­yın du­ru­mu ön­ce­den bi­lin­mez. Ni­te­kim Hz. Pey­ga­mer “Döl hay­va­nı­nın aş­ma­sı kar­şı­lı­ğın­da üc­ret al­ma­yı ve de­ğir­men­ci­nin üc­re­ti­ni öğüt­tü­ğü şey cin­sin­den al­ma­sı­nı ya­sak­la­mış­tır.” 25

Mâlikîlere gö­re ise böy­le bir ki­ra­la­ma be­lir­li sü­re­yi kap­sa­dı­ğı ve­ya mik­ta­rı be­lir­li gı­da mad­de­le­ri kar­şı­lı­ğın­da ya­pıl­dı­ğı için ca­iz olur. On­lar de­ğir­men­ci ile il­gi­li ya­sa­ğı “hac­mi be­lir­siz bir kab­la alı­na­cak buğ­day ve­ya baş­ka hu­bu­bat kar­şı­lı­ğın­da öğüt­me” ola­rak tef­sir et­miş­ler­dir. 26

2. Ha­va pa­ra­sı ca­iz mi­dir?

Gü­nü­müz­de ki­ra­cı­nın dükkânı bo­şalt­ma ve­ya dükkândan el çek­me­si (hu­luv) kar­şı­lı­ğın­da ye­ni ki­ra­cı­dan bir mik­tar pa­ra al­dı­ğı, dükkân sa­hi­bi­nin de ki­ra­ya ve­rir­ken böy­le bir top­lu pa­ra al­dı­ğı bi­lin­mek­te­dir. “Ha­va pa­ra­sı” de­ni­len bu be­de­lin İslâmî açı­dan hük­mü ne­dir?

Dükkân sa­hi­bi­nin ki­ra­cı­dan ilk gi­riş­te al­dı­ğı top­lu pa­ra ki­ra be­de­li­nin pe­şin kıs­mı ola­rak ka­bul edi­le­bi­lir. Meselâ; on yıl sü­rey­le ki­ra­ya ve­ri­len bir dükkân için otuz mil­yon li­ra top­lu pa­ra alan mâlik, on yıl­lık ki­ra­nın bir bö­lü­mü­nü pe­şin ola­rak al­mış sa­yı­lır. Ka­lan ki­ra da ay­lık ve­ya yıl­lık ola­rak tak­sit­ler­le öden­miş olur.

Ki­ra­cı­nın, ki­ra­la­dı­ğı aka­rın ken­di­si­ne ait ya­rar­lan­ma hak­kın­dan baş­ka­sı le­hi­ne vaz­geç­me­si kar­şı­lı­ğın­da bir be­del al­ma­sı­nın ca­iz ol­ma­sı ge­re­kir. Çün­kü, meselâ; on yı­lık ki­ra sü­re­si, be­lir­le­nip de, beş yıl son­ra ki­ra­cı dük­ka­nı baş­ka­sı­na dev­ret­se ge­ri ka­lan beş­yıl sü­rey­le ki­ra hak­kı bu­lun­du­ğu için bu hak kar­şı­lı­ğın­da bir be­del al­ma­sı müm­kün­dür. An­cak ki­ra sü­re­si so­nun­da, dükkân sa­hi­bi­nin dükkânı boş ola­rak tes­lim al­ma­sı ha­lin­de ar­tık dük­ka­nı bo­şal­tan ki­ra­cı­nın ye­ni ki­ra­cı­dan bir be­del al­ma­sı söz ko­nu­su ol­maz.

Di­ğer yan­dan ki­ra­cı dükkâna mas­raf yap­mış ve bir ta­kım de­mir­baş eş­ya koy­muş­sa, bun­la­rın pa­zar­lık so­nu­cu be­lir­le­nen be­de­li­ni dükkân sa­hi­bin­den ve­ya ye­ni dev­ret­ti­ği ki­ra­cı­dan al­ma­sı müm­kün ve ca­iz­dir.

Ha­ne­fi mez­he­bi­nin be­nim­se­di­ği esa­sa gö­re, şüf’a hak­kı gi­bi mü­cer­ret hak­lar kar­şı­lı­ğın­da be­del al­mak ca­iz de­ğil­dir. Ay­nı şe­kil­de hak­kın sa­tı­şı da ca­iz ol­maz. An­cak bir­çok Ha­ne­fi bil­gi­ni mal kar­şı­lı­ğın­da İmam­lık, ha­tip­lik, mü­ez­zin­lik gi­bi va­zi­fe­ler­den fe­ra­ga­tın ca­iz old­ğu­na fet­va ver­miş­ler­dir. Bu fet­va­nın da­ya­na­ğı ise za­ru­ret, in­san­la­rın bu­nu örf ha­li­ne ge­tir­me­si ve bir ka­dı­nın ken­di gü­nü­nü or­ta­ğı­na (ku­ma) bı­rak­ma­sı­na kı­yas edil­miş­tir. Çün­kü bun­lar­dan her bi­ri hak­kın dü­şü­rül­me­si ni­te­li­ğin­de­dir ve ca­iz­dir. Di­ğer yan­dan bir va­kıf nâzırı hâkimin hu­zu­run­da ken­di ken­di­si­ni az­le­de­bi­lir. Nâzırlık ve baş­ka tür­lü va­zi­fe­ler­den baş­ka­sı adı­na ferâgat da az­lin tür­le­rin­den­dir. Kı­sa­ca bir be­del kar­şı­lı­ğın­da ferâgatta bu­lun­mak örf­te uy­gu­la­na­gel­miş bir hu­sus­tur. 27

Di­ğer yan­dan Mâlikîlerden olup son­ra­ki ge­len (müteahhirûn) âlimler de “örf ve âdet” ile amel ede­rek, dükkânı bo­şalt­ma kar­şı­lı­ğın­da bir be­del al­ma­nın câiz ol­du­ğu­nu söy­le­miş­ler­dir. Tu­nus­lu Mu­ham­med Bay­ram şöy­le de­miş­tir: “Dükkânı bo­şalt­ma (hu­luv), ağaç dik­me or­tak­lı­ğı­na (mu­ga­re­se) ne ka­dar ben­ze­mek­te­dir. An­cak bo­şalt­ma, ya­rar­lan­ma ile il­gi­li bu­lun­du­ğun­dan bu­nun­la ku­ru mül­ki­yet hak­kı doğ­maz.” 28

Şâfiîler de ha­va pa­ra­sı­nı va­zi­fe­ler­den bir be­del kar­şı­lı­ğın­da fe­ra­gat et­me­nin ca­iz olu­şu­na kı­yas yap­mış­lar­dır. 29

So­nuç ola­rak bo­şalt­ma kar­şı­lı­ğı alı­na­cak be­de­lin câiz olu­şu; mal sa­hi­bi­nin rı­za­sı­nın bu­lun­ma­sı ve bo­şalt­ma­nın ki­ra sü­re­si için­de ya­pıl­ma­sı şar­tı­na bağ­lı­dır. 30

E) Ki­ra Sü­re­si İçin­de Söz­leş­me­nin Fes­he­di­le­bil­di­ği Du­rum­lar:

Ki­ra söz­leş­me­si bağ­la­yı­cı (lâzım) bir akit­tir. Ki­ra sü­re­si için­de an­cak bir özür se­be­biy­le fes­he­di­le­bi­lir. Çün­kü Kur’an-ı Ke­rim’de “Akit­le­ri ifa edi­niz” 31 bu­yu­rulmuş­tur. Bir ak­di fes­het­mek bu ayet­le çe­liş­ti­ği için, fe­sih an­cak özür bu­lu­nun­ca ca­iz olur.

Ki­ra ak­di­ni fe­sih se­bep­le­ri şun­lar­dır:

1. Ki­ra­la­nan­da ya­rar­lan­ma­yı en­gel­le­yen bir ayı­bın (ku­sur) mey­da­na gel­me­si:

Ki­ra ile tu­tu­lan ev yı­kıl­sa, de­ğir­me­nin su­yu ke­sil­se, ara­zi­nin su­la­ma su­yu çe­kil­se, ki­ra­cı­nın ki­ra söz­leş­me­si­ni fe­sih hak­kı do­ğar. An­cak ki­ra­da­ki ye­rin bir bö­lü­mü ku­sur­lan­sa, ki­ra­cı söz­leş­me­yi ki­ra be­de­li­nin tü­mü ile de­vam et­tir­mek­le ak­di fes­het­mek ara­sın­da se­çim­lik hak­ka sa­hip olur. Meselâ; evin ça­tı­sı­nın çök­me­si ve­ya bir du­va­rı­nın yı­kıl­ma­sı gi­bi. Bu du­rum­da evin sa­hi­bi ta­mir yap­tır­maz ve­ya bu ko­nu­da ki­ra­cı­ya yet­ki ver­mez­se, ki­ra­cı­nın ki­ra ak­di­ni fes­het­me hak­kı do­ğar. Çün­kü bu akit ko­nu­sun­da bir ku­sur sa­yı­lır. 32

2. Ki­ra ak­di­ni fes­hi ge­rek­ti­ren bir öz­rün or­ta­ya çık­ma­sı:

Ba­zı du­rum­lar­da ki­ra­cı­nın ki­ra­la­nan mal­dan ya­rar­lan­ma­sı ken­di­si­ne ve­ya ma­lı­na za­rar ve­re­cek ni­te­lik­te olur. Böy­le bir du­rum­da onun ki­ra söz­leş­me­si­ni sür­dür­me­si is­te­ne­mez. Özür ki­ra­ya ve­ren­de ve­ya ki­ra­da­ki mal­da da or­ta­ya çı­ka­bi­lir.

Bu­na gö­re, ki­ra ak­di­ni fes­het­me hak­kı do­ğu­ran özür ki­ra­cı­ya ait olur. İflâs et­me­si, bir sa­nat­tan ta­rı­ma ve­ya ta­rım­dan ti­ca­re­te ya­hut da bir sa­nat­tan baş­ka sa­na­ta geç­me­si gi­bi. Meselâ; beş yıl için ayak­ka­bı­cı­lar çar­şı­sın­dan bir dükkân tu­tan kim­se, iki yıl son­ra baş­ka çe­şit bir ti­ca­ret yap­mak is­te­se, bu çar­şı­dan ay­rıl­ma­sı ge­re­ke­cek­tir. Bu yüz­den iki yıl son­ra ki­ra söz­leş­me­si­ni fe­sih hak­kı do­ğar. Yahut ki­ra­ya ve­re­ne ait olur. Baş­ka tür­lü öde­ye­me­di­ği bir bor­cu için ki­ra­da­ki da­i­re­si­ni sat­ma­sı gi­bi. Ya­hut da özür ki­ra­da­ki mal­la da il­gi­li ola­bi­lir. Meselâ; bir köy­de on yıl­lık ki­ra ile bir su de­ğir­me­ni­ni tu­tan kim­se, da­ha son­ra köy hal­kı baş­ka ye­re göç et­ti­ği için de­ğir­me­ni ka­pat­mak zo­run­da kal­sa ki­ra söz­leş­me­si­ni fes­he­de­bi­lir. Çün­kü bu­ra­da­ki ak­di ifa imkânı or­ta­dan kalk­mış olur. 33 An­cak he­nüz ki­ra söz­leş­me­si fes­he­dil­me­den ön­ce yu­ka­rı­da sö­zü­nü et­ti­ği­miz özür­ler or­ta­dan kal­kar­sa ar­tık ki­ra söz­leş­me­si­ni fe­sih hak­kı bu­lun­maz.

F) Ki­ra Söz­leş­me­si­nin Hük­mü:

Ge­çer­li ola­rak mey­da­na ge­len bir ki­ra ak­di­nin hük­mü; ki­ra­cı­nın “ya­rar­lan­ma”, ki­ra­ya ve­re­nin ise “ki­ra be­de­li” üze­rin­de mülk hak­kı­nın doğ­ma­sı­dır. Çün­kü ki­ra ak­di be­del­li akit­ler­den olup, ya­rar­lan­ma­nın sa­tı­şı ni­te­li­ğin­de­dir. 34

Ki­ra söz­leş­me­si sü­re­nin ve­ya ki­ra be­de­li­nin ko­nu­şul­ma­ma­sı gi­bi bir ek­sik­lik yü­zün­den fa­sit olur­sa, ki­ra­cı ki­ra­la­nan­dan ya­rar­lan­dı­ğı tak­dir­de, ki­ra be­de­li ola­rak “ecr-i mi­sil (ra­yiç ki­ra be­de­li)” öde­me­si ge­re­kir. An­cak pren­sip ola­rak bu be­del ko­nu­şu­lan ki­ra be­de­li var­sa onun mik­ta­rı­nı aş­ma­ma­lı­dır. Ya­ni baş­ka bir de­yim­le fa­sit ki­ra ak­din­de be­lir­le­nen bir ki­ra be­de­li var­sa, bu­nun­la ra­yiç ki­ra be­de­lin­den han­gi­si az­sa ki­ra­cı­nın bu­nu öde­me­si ge­re­kir. An­cak akit, ki­ra be­de­li­nin be­lir­siz olu­şun­dan ötü­rü fa­sit ol­muş­sa, bu du­rum­da ra­yiç ki­ra be­de­li­nin öden­me­si ge­rek­ti­ğin­de açık­lık var­dır. 35

Zü­fer ve İmam Şâfiî’ye gö­re ise, fa­sit ki­ra söz­leş­me­sin­de mik­ta­ra ba­kıl­mak­sı­zın tam ola­rak ecr-i mi­sil ve­ril­me­si ge­re­kir. 36

G) Ki­ra Söz­leş­me­si­nin So­na Er­me­si:

Ki­ra ak­di­ni so­na er­di­ren hal­ler şun­lar­dır:

1. Ki­ra sü­re­si­nin bit­me­si:

Sü­re­nin bit­me­siy­le ki­ra ak­di­nin so­na ere­ce­ği ko­nu­sun­da İslâm fa­kih­le­ri ara­sın­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Çün­kü ki­ra söz­leş­me­sin­de İslâm’a ay­kı­rı ol­mak­sı­zın ko­nu­lan şart­lar ta­raf­lar için bağ­la­yı­cı olur. Bu du­rum­da sü­re so­na erin­ce akit fes­he­di­le­bi­lir. An­cak ta­raf­lar ak­di fes­het­me­den de­vam eder­ler­se, ön­ce­ki şart­lar­la ki­ra sü­re­si uza­tıl­mış sa­yı­lır. Ki­ra söz­leş­me­si­ne; fes­het­mek is­te­ye­nin ki­ra sü­re­si­nin bi­ti­min­den ve­ya her yıl ki­ra ye­ni­le­ne­rek de­vam edi­yor­sa yıl so­nun­dan bir ve­ya iki ay ön­ce fes­hi ha­ber ve­re­ce­ği şar­tı ko­nul­muş olur ya­hut böy­le bir uy­gu­la­ma “örf­leş­miş” bu­lu­nur­sa ta­raf­la­rın bu şart­la­ra uy­ma­sı ge­re­kir. Çün­kü İslâm ada­le­ti em­re­den bir din­dir. Ne ev sa­hi­bi­ni ve ne de ki­ra­cı­yı mağ­dur et­me­den, men­fa­at­le­rin kar­şı­lık­lı ola­rak den­ge­len­me­si­ni is­ter.

Di­ğer yan­dan ki­ra sü­re­si bit­ti­ği hal­de özel­lik­le ara­zi ki­ra­sın­da he­nüz ekin ve­ya mey­ve­le­rin ha­sat edi­le­me­me­si ha­lin­de, ara­zi için ra­yiç ki­ra be­de­li öde­ne­rek, ki­ra sü­re­si ha­sat ya­pı­lın­ca­ya ka­dar uza­tıl­mış olur. 37

2.Ki­ra­cı­nın ve­ya ki­ra­ya ve­re­nin ölü­mü:

Hanefîlere gö­re ki­ra söz­leş­me­si, ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­mü ile so­na erer. Bu­na gö­re, mi­ras­çı­la­rın ki­ra­cı­yı çı­kar­ma hak­kı do­ğar. Eğer ki­ra de­vam et­ti­ril­mek is­te­nir­se, mi­ras­çı­lar­la an­la­şa­rak ye­ni­len­me­si el­bet­te müm­kün­dür. Hanefîlerin ko­nu­ya yak­la­şı­mı şöy­le­dir: Bir kim­se ölün­ce mev­cut olan mal­la­rı ve ala­cak hak­la­rı mi­ras­çı­la­rı­na in­ti­kal eder. Ki­ra ak­din­den ya­rar­lan­ma ise, ki­ra­cı ki­ra­la­nan­da otur­duk­ça pey­der­pey or­ta­ya çık­tı­ğın­dan do­la­yı, mi­ras bı­ra­ka­nın ölü­mü sı­ra­sın­da yok ka­bul edi­lir. O, ve­fa­tı sı­ra­sın­da bun­la­ra mâlik ol­ma­dı­ğı için, mi­ras ola­rak bı­rak­ma­sı da müm­kün ol­maz. Bu yüz­den ki­ra söz­leş­me­si­nin mi­ras­çı­lar­la ye­ni­den ya­pıl­ma­sı ge­re­kir.

Ki­ra söz­leş­me­si­ni ya­pan ve­ki­lin ölü­mü ise, söz­leş­me­yi et­ki­le­mez. Çün­kü söz­leş­me vekâlet ve­ren adı­na ya­pıl­mış­tır.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere gö­re ise, ki­ra söz­leş­me­si ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­mü ile so­na er­mez. Çün­kü ki­ra ak­di, sa­tım ak­din­de ol­du­ğu gi­bi bağ­la­yı­cı ve be­del­li bir akit­tir. 38

3. Kar­şı­lık­lı rı­za ile ki­ra ak­di­ni fes­het­me (ikâle):

Ki­ra ak­di be­del­li bir akit ol­du­ğu için, sa­tım ak­din­de ol­du­ğu gi­bi kar­şı­lık­lı rı­za ile fes­he­dil­me­si her za­man müm­kün­dür.

4. Ki­ra­la­nan şe­yin te­lef ol­ma­sı:

Ki­ra­la­nan ev, dükkân, iş ha­nı, otel, fab­ri­ka vb. yer­le­rin yan­gın, sel felâketi, zel­ze­le gi­bi bir âfetle ya­rar­la­nıl­maz du­ru­ma gel­me­si ha­lin­de ki­ra ak­di so­na erer. Çün­kü bu du­rum­da ak­din ko­nu­su olan ya­rar­lan­ma el­de edi­le­mez.

Di­ğer yan­dan yol­cu­luk yap­mak ve­ya eş­ya nak­let­mek üze­re ya­pı­lan “nak­li­ye söz­leş­me­si”, ta­şı­ma işi­ni üze­ri­ne alan ki­şi ve­ya fir­ma için bir zim­met bor­cu mey­da­na ge­ti­rir. Bu yüz­den ta­şı­ma sı­ra­sın­da araç­la­rın arı­za ve­ya ka­za yap­ma­sı ha­lin­de, gerek­ti­ğin­de baş­ka araç ki­ra­la­ya­rak na­kil işi­ni ger­çek­leş­tir­me­si ge­re­kir. Çün­kü nak­li­ye söz­leş­me­si be­lir­li bir araç üze­rin­de ya­pıl­ma­mış­tır. Bu ko­nu­da gö­rüş bir­li­ği var­dır.

İmam Mu­ham­med’e gö­re, ki­ra­la­nan ya­pı ta­ma­men yı­kıl­sa bi­le ki­ra söz­leş­me­si ken­di­li­ğin­den so­na er­mez. Çün­kü ki­ra­cı­nın bu bi­na­nın ye­rin­den ya­rar­lanma­sı müm­kün­dür. Di­ğer yan­dan yı­kı­lan ev ona­rı­la­rak ya­rar­lan­ma ge­ri dö­ne­bi­lir. An­cak İbn Âbidin (ö.1252/1836) şöy­le der: Ki­ra­la­nan yer ha­rap olur­sa, ki­ra be­de­li dü­şer, fa­kat ki­ra­cı ak­di fes­het­me­dik­çe akit so­na er­mez. Böy­le bir du­rum­da ki­ra­cı, ki­ra­ya ve­re­nin gı­ya­bın­da da ki­ra ak­di­ni fes­he­de­bi­lir. Hanefîlerde sağ­lam olan gö­rüş bu­dur. 39

Gü­nü­müz­de ki­ra­lık dükkân, ev vb. yer­ler­de otu­ran­lar bu yer­ler yı­kı­lıp ye­rin­de ye­ni dükkân, ve­ya ev ya­pı­lın­ca, da­ha ön­ce alış­tı­ğı, ti­ca­ret çev­re­si­nin ken­di­si­ni ara­yıp bul­du­ğu bu yer­ler ön­ce­ki ki­ra­cı­lar için ay­rı bir önem ta­şır. İş­te beşerî ka­nun­la­rın bu gi­bi ki­ra­cı­la­ra ye­ni ya­pı­lan bi­na­da “ki­ra ön­ce­li­ği” ta­nı­dı­ğı gi­bi bu so­nun­cu gö­rüş­te de ki­ra­cı­nın bi­na­nın ye­ri üze­rin­de­ki bu ki­ra hak­kı, ya­pı­la­cak ye­ni bi­na­da da “ki­ra ön­ce­li­ği” hak­kı­nı kap­sa­mı­na alır. Bu­ra­da, ye­ni ki­ra be­de­li üze­rin­den ki­ra söz­leş­me­si ya­pı­la­ca­ğı için bi­na sa­hi­bi için de hak­sız­lık söz ko­nu­su ol­maz. Özel­lik­le ti­ca­ret mer­kez­le­rin­de bu gi­bi ki­ra ön­ce­lik­le­ri önem­li­dir.

H) Ki­ra­la­na­nın Ta­mir ve Ba­kım Mas­raf­la­rı:

Ki­ra­ya ve­ri­len şe­yin, ki­ra­cı­nın ya­rar­la­na­bi­le­ce­ği şek­li­de ta­mir, ba­kım ve ıs­la­hı­nın ya­pıl­ma­sı ki­ra­ya ve­re­nin gö­re­vi­dir. Du­var­la­rın sı­van­ma­sı, ka­pı ve pen­ce­re­le­ri­nin ta­kıl­ma­sı, su gi­der­le­ri­nin açık tu­tul­ma­sı, elekt­rik ve su bağ­lan­tı­la­rı­nın ya­pıl­ma­sı ve yı­kı­lan yer­le­ri­nin ta­mir edil­me­si bun­lar ara­sın­da sa­yı­la­bi­lir. Ki­ra­cı­nın bun­la­rı yap­mak zo­run­lu­lu­ğu yok­tur. Çün­kü bir mül­kün ta­mir ve ıs­la­hı ma­li­ke ait­tir. An­cak ma­lik bu­na zor­la­na­maz, böy­le bir du­rum­da ki­ra­cı­nın ki­ra söz­leş­me­si­ni fes­het­me hak­kı do­ğar. Çün­kü böy­le bir ek­sik­lik, akit ko­nu­sun­da bir ku­sur sa­yı­lır.

Di­ğer yan­dan ki­ra sü­re­si so­na erin­ce ki­ra­cı da ki­ra­la­nan ye­ri te­miz­le­mek ve bi­ri­ken çöp­le­ri at­mak zo­run­da­dır. Çün­kü bu du­rum onun fi­i­li ile mey­da­na gel­miş sa­yı­lır. Kı­ya­sa gö­re, fos­sep­tik çu­ku­ru gi­bi, ki­ra­cı­nın et­ki­si ile do­lan yer­le­rin de ki­ra­cı ta­ra­fın­dan te­miz­len­me­si ge­re­kir­se de Ha­ne­fi­ler is­tih­san de­li­li­ne ve bu ko­nu­da olu­şan örf ve âdetleri dik­ka­te ala­rak bun­la­rı ev sa­hi­bi­nin bo­şalt­ma­sı esa­sı­nı be­nim­se­miş­ler­dir. Çün­kü ör­fe gö­re, top­rak al­tın­da gö­rül­me­yen ka­lın­tı­la­rı ta­şı­mak ev sa­hi­bi­ne ait­tir. Fos­sep­tik çu­ku­ru­nun te­miz­le­til­me­si gi­bi.

Ki­ra­cı, yu­ka­rı­da açık­la­nan ta­mir ve ba­kım iş­le­ri­ni ken­di­li­ğin­den ya­par­sa “te­ber­ru” ola­rak yap­mış olur. Çün­kü o, ken­di­sin­den is­ten­me­den ve bu ko­nu­da yet­ki­si de bu­lun­mak­sı­zın baş­ka­sı­nın mül­kü­nü ta­mir et­miş­tir. Eğer ki­ra­cı, bu iş­le­ri ev sa­hi­bi ve­ya ve­ki­li­nin is­te­ği üze­ri­ne yap­mış­sa, mas­raf­la­rı onun he­sa­bın­dan dü­şü­lür. 40